Kızılırmak Karakoyun - 1993 .... Eser
(Yönetmen - Şahin Gök)
Bir Aşk Masalı - 1978 .... Eser
(Yönetmen - Ejder İBRAHİMOV (Azhdar IBRAGIMOV) )
Lyubov Moya, Pechal Moya .... Orijinal İsmi Rusça
Ferhat ile Şirin .... Türkçe
My Love, My Sorrow .... İngilizce
Tosun Paşa - 1976 .... Eser
(Yönetmen - Kartal Tibet)
Kızılırmak KaraKoyun - 1967 .... Eser
(Yönetmen - Muhsin Ertuğrul)
Maitre Galip - 1962 .... Commentary
(Yönetmen - Maurice Pialat)
Kısa Film, Fransa, 11'
Bir Mahallede İki Delikanlı - 1957
(Yönetmen - Ejder İBRAHİMOV, Ilya GURIN)
Dvoe iz Odnogo Kvartala .... Orijinal İsmi Rusça
Ferhat ile Şirin - 1957 .... Eser
(Yönetmen - Václav KRSKA)
Legenda za Lyubovta .... Orijinal İsmi Rusça
Легенда за Любовта .... Bulgarca
Legend of Love .... İngilizce
Legenda o Lásce - 1957 .... Eser
(Yönetmen - Václav KRSKA)
Bir Mahallede İki Delikanlı - 1957
(Yönetmen - Ejder İBRAHİMOV, Ilya GURIN)
Balıkçı Güzeli / 1002. Gece - 1952 / Nazım Hikmet Ran, İhsan İpekçi
(Yönetmen - Baha GELENBEVİ)
Fena Yol (O Kakos Dhromos) - 1933
(Yönetmen - Muhsin Ertuğrul)
Kullandığı Takma İsim - Mümtaz Osman
Karım Beni Aldatırsa - 1933
(Yönetmen - Muhsin Ertuğrul)
Kullandığı Takma İsim - Mümtaz Osman
Söz Bir Allah Bir - 1933
(Yönetmen - Muhsin Ertuğrul)
Kullandığı Takma İsim - Mümtaz Osman
Naşit Dolandırıcı - 1933
(Yönetmen - Muhsin Ertuğrul)
Kullandığı Takma İsim - Mümtaz Osman
Diğer Filmografisi
Aysel Bataklı Damın Kızı - 1935 .... Yönetmen Yardımcısı
(Yönetmen - Muhsin Ertuğrul)
Karım Beni Aldatırsa - 1933 .... Müzik Söz Yazarı
(Yönetmen - Muhsin Ertuğrul)
Bir Millet Uyanıyor - 1932 .... Yönetmen Yardımcısı
(Yönetmen - Muhsin Ertuğrul)
Kaynak
Internet Movie Database
Nazım Hikmet, 9
tanesi Türkiye'de sahnelenen 33 tiyatro oyunu, onlarca film senaryosu yazmış (tabii
takma isimle), üç film çekmiş, romanlar yazmış, gazete yazıları kaleme almış,
resim yapmış.
Sinemacılığını belki biz daha gençler ilk kez Agah Özgüç'ün Kültür
Bakanlığı için hazırladığı "80. Yılında Türk Sineması" adlı 1994
tarihli kitapla fark ettik. Daha eski sinema tarihi kitaplarında bu bilgilere, herhalde
cesaret edilip konamadığından rastlamak mümkün değil.
Nâzım'ın sinema serüveni Muhsin Ertuğrul'la başladı. Ertuğrul zaten başında
bulunduğu Şehir Tiyatroları aracılığıyla, şairin oyunlarını sahneleyerek, ona başka
yan işler de sağlayarak sıkıntılı yaşamına destek olmaya çalışıyordu.
Nazım
1930'lu yıllardan başlayarak dönemin "tek yönetmeni" Muhsin Ertuğrul'un 13
filminin senaryolarını yazdı.
Bunların önemli bir kısmı, sinema tarihçisi Nijat Özön'ün
tespitiyle yabancı tiyatro eseri ve operetlerden "uyarlama" şeklindeydi. "Kahveci Güzeli"nde İhsan KOZA, "Kızılırmak KaraKoyun"da
Ercüment Er takma adını, diğerlerinde ise Mümtaz Osman adını kullandı.
Nâzım,
bu filmlerin senaryosunu yazmanın yanı sıra, çekimlerde yönetmen yardımcılığı da
yaptı.
Nâzım'ın sinemadaki ikinci dönemi İhsan ve Osman İpekçi kardeşlere ait İpek Film
Stüdyosu'nda çalıştığı dönem oldu.
Muhsin Ertuğrul'la Çalışırken "Düğün
Gecesi/Kanlı Nigar" adlı kısa öykülü bir film ile "İstanbul
Senfonisi" ve "Bursa Senfonisi" adlı iki belgesel film çekerek yönetmenliği
deneyen Nâzım, ilk Uzun metrajlı filmini ise İpek Film Stüdyosunda çekti.
1937'de, İhsan İpekçi'yle birlikte 'Türk sinemasını geliştirme' idealleri doğrultusunda
"Güneşe Doğru" adlı filmi çekmeye girişti.
Mütareke yıllarında belleğini
yitiren bir gencin hayal dünyası üzerine kurulan filmi Agah Özgüç "bütünüyle
başarısız" bulur.
Nijat Özön de filmi "soğuk, yapmacık, gerçek dışı"
olarak niteler. Filmin Baş oyuncuları Ferdi Tayfur ile tanınmamış genç bir kızdır.
Filmin dekorunu yapan Abidin Dino'nun ağabeyi Arif Dino da başrollerden birini oynar.
Şair
bu dönemde de İhsan Koza (? Doğrulanmadı) adıyla aşağıdaki filmlerinin de senaryolarını yazdı.
İpek Film Stüdyosu
döneminde yaptığı bir başka önemli iş de seslendirmecilikti. Hem diyalog/altyazı
çevirdi, hem seslendirme yönetmenliği yaptı. Zamanın Ünlü seslendirmecileri Adalet
Cimcoz ve Ferdi Tayfur'la birlikte seslendirmeye katıldığı bile oldu.
Nâzım'ın daha çok bildiğimiz bir yönü de tiyatro oyunu yazarlığı. En çok
bilinen oyunu, yurt içinde ve dışında filme de çekilmiş olan Ferhat ile Şirin.
İşte Nâzım'ın 33 adet oyunundan bazıları
Sabahat
Başar Sabuncu'nun
90'larda filme çektiği Yolcu
Unutulan Adam
Kafatası
Bir Ölü Evi
Yusuf ile Menofis
İvan İvanoviç Var mıydı
Yok muydu?
İstasyon
İnek
Enayi
Tartüf
Fatma, Ali ve Başkaları
Yalancı Tanık
Hapishanede geçirdiği yıllarda da şiirlerinin yanı sıra bütün bu uğraşlarını sürdürdü
ayrıca resim yapmaya başladı. Herhalde annesi ressam Celile Hanım'ın etkisiyle heves
duyduğu resme karakalem portrelerle başladı, hapishane manzaralarını yansıttığı
pastel, guvaş, yağlıboya resimlerle sürdürdü. Ancak birlikte yattığı Balaban'ın
yeteneğini keşfedince teşvik için malzemesini ona hediye etti.
Romanları, "Kan Konuşmaz",
"Yeşil Elmalar", "Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim"in edebi değerini
herkes kabul ediyor.
Gazetelerde Uzun süre "İt ürür Kervan yürür" başlığında
Orhan Selim takma adıyla yazdığı, ağırlıklı olarak politika olmak üzere edebiyat,
sinema konularındaki yazıları ses getirdi. Nâzım'ın
tiyatroculuğu önde gelen tiyatro sanatçıları ve yazarları tarafından tartışıldı,
bu alanda ondan daha üretici isim bulunamadı, "Özgün bir oyun yazarı"
olarak Cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosu tarihinde çok önemli bir yeri olduğu sunucuna
varıldı. FilmYön Başkanı Yavuz Özkan geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada,
Nâzım Hikmet'in başka bazı yönetmenlerle birlikte, "Türk sinemasına yaptığı
katkılardan" dolayı Onur üyeliğine seçileceğini bildirdi. Bir gün onu tüm
nitelikleriyle kavrayabilmemiz ve haklarını teslim edebilmemiz dileğiyle, iyi ki doğdun
Nâzım.
UNESCO tarafından tüm dünyada Nazım Hikmet yılı olarak kutlanması tavsiye edilen 2002 yılı
boyunca gerçekleştirilen Ünlü ozanı anma etkinliklerine, Bilgi’de Sinema da senaryosu Nazım
Hikmet tarafından kaleme alınmış 1959 yapımı bir filmle katılmakta.
Senaryosunu Nazım Hikmet’in yazıp, yönetmenliğini Ejder İbrahimov’un yaptığı Sovyet yapımı “Bir
Mahallede İki Delikanlı” adlı film, 1 Mayıs Çarşamba günü saat 19:30’da Nazım Hikmet Kültür ve
Sanat Vakfı ve İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın değerli katkılarıyla İstanbul Bilgi Üniversitesi Kuştepe
Kampüsü’nde Türkçe alt yazılı ve ücretsiz olarak gösterilecek.
Kaynak
Internet Movie Database
Nazım Hikmet
”Asıl mesele, bana senaryo yazdırırırlarken, benden benden ciddi, realist,
ağırbaşlı ve tek kelimeyle gerekirse altına imzamı koyacağım senaryo
istememeleridir.” nazim-hikmet (5)
Sinemaya Verdiği Önem
Nâzım Hikmet, “yazı”nın da “film” gibi daha geniş kitleyle buluşması, sinemanın
zengin ve deneysel anlatım olanaklarından yararlanma arzusunu Bursa Cezaevi’nden
Vâ-Nu’lara yazdığı mektupta şöyle dile getirir: “Filmcilik deyip geçme, Küçük
efendi. Çok şey var filmcilikte…Hikayelerin filmini yapmalı. Mesala Sabahattin
Ali’nin hikayelerini…İki kısımlık filmler…Hikayelerden sonra şiirlerin
filmlerini yapmalı. Ya halk türküleri, bizim halk türkülerimiz. Nasıl olur ama o
canım türküler. Küçük Küçük filmler…Çarşambayı Sel aldı…Bir Sel gelir gümbür
gümbür, alır ne var ne yok siler süpürür…Bir yar sevdim el aldı…Biri gelir dört
nala, uça uça, alır sevgiyi kaçırır götürür…İşte bunların filmini yapmalı…Küçük
Küçük filmler…”
Nâzım Yönetmen Yardımcısı...
1928 yılında İpekçiler “İpek Film” yapımevini kurmuş ve yine tek rejisör
Ertuğrul’a başvurmuştur. Ertuğrul, Ankara Postası’ (1928-29), ardından ilk sesli
ve ortak yapım, Mısır, Yunanistan, Türkiyeli oyuncuların rol aldığı “İstanbul
Sokakları”(1931) ve “Kaçakçılar”ı (1929-1932) gerçekleştirmiştir. Muhsin
Ertuğrul 1932′de İpek Film için “Bir Millet Uyanıyor” filminin çekim hazırlığını
yapmaktadır, kafasında belirlediği reji asistanı tiyatro/sinema ile ilgilenmiş,
yeteneklerine güvendiği Nâzım Hikmet’ten ( ve Kemal Necati Çakuş) başkası
değildir.
Muhsin Ertuğrul’un sinema alanında da Nâzım’la başlayan bu çalışma arkadaşlığı
diğer filmlerinde de çok yönlü sürecektir. Memet Fuat bunu şöyle açıklar: ”
Aslında her sorunu Çözen, bulunmaz bir yardımcıydı. senaryo yazar, film
çekilecek yerleri bulur, çekim sırasında aksadığı görülen konuşmaları
değiştirir, metinlerdeki dil yanlışlarını düzeltir, manzum yerleri, şarkı
sözlerini akıcılaştırır, gerektiğinde eline fırçayı alıp dekor boyardı.”
Senaryo yazarı Nâzım Hikmet, İpek Film Seslendirme Stüdyosu’nda…
Nâzım bir yanda senaryo yazacak, öte yanda İpek Filmin seslendirme stüdyosunda 8
temmuz 1933 tarihinden itibaren seslendirme yönetmeni olarak cezaevine girdiği
1938 yılına kadar çalışacaktır.
Muhsin Ertuğrul yine Nâzım Hikmet’le işbirliğini seçer ve “Karım Beni Aldatırsa”
nın senaryosunu sipariş verir. Nâzım, daha sonra da kullanmaya devam edeceği
Mümtaz Osman adıyla iyi bildiği operet tarzının metnini ve şarkılarının
sözlerini yazar.
Nâzım Hikmet, Muhsin Ertuğrul’un yeni istemiyle “Söz Bir Allah Bir” (1933) ve
ardından “Cici Berber” (1933) operet filmlerinin senaryolarını yazar. 1933′te
bir kısa güldürü filmi “Naşit Dolandırıcı”ya da imza atar.
Yunanlılarla ilk ortak yapımımız olan “Fena Yol/O Kakos Dhramos”un (1933) “kaza
ve Kader konusunu tartışan” senaryosunu, tanınmış yunanlı yazar Grigorios
Ksenopoulos’un romanından uyarlayan da yine Nâzım’dır.
1933 yılında Max Neufeld’in çevirdiği “Sehnsucht 202/Özlem 202″ adlı Alman
müzikli komedisinden uyarlanan “Milyon Avcılar”ını yazar.
Muhlis Sabahattin’in müziğini yaptığı “Milyon Avcılar”ında Nâzım’ın sözlerini
yazdığı şarkılar, ” İstanbul’un Mavi Gökleri Altında, Söz Vermiştin Sen Bana ve
Güle Aşık Bülbül Gibiyim” adlı olanları gösterildiği yılda (ilk gösterim Ocak
1934) gençliğin dilinden düşmeyecektir.
Bugün arşivlerede olmadığı için izlenemese de, o günlerde, Düğün Gecesi-Kanlı
Nigar filmiyle yönetmenliğini kanıtlayan Nâzım, (12 Ağustos 1934′den sonra
olduğu düşünülebilir) kentler üzerine, “İstanbul Senfonisi” ve “Bursa Senfonisi”
adıyla iki kısa-belgesel daha yapar.
Muhsin Ertuğrul yapımcılığını -Hayri Çavdar’ın parasal desteğiyle- üstleneceği
filmin senaryosunu yine Nâzım’ın yazmasını ister.
“Aysel, Bataklı Damın Kızı” filminin başarısında Nâzım’ın senaryosunun önemli
rolü vardır.
Önceki katkıda bulunduğu filmlerin aksine, “Aysel, Bataklı Damın Kızı”nı Nâzım
Hikmet’de beğenecek „ rejisörün gözüyle, rejisörün montajıyla başrolü oynayan
Toprak, şimdiye kadar gördüğüm sinema Yıldızlarının en büyüğü, en artisti, en
yaratıcısı olduğunu ışıklı bir düşünce biçiminde ortaya çıkardı…”
Abidin Dino’nun dekorlarını , görüntü yönetmenliğini Lazar Yazıcıoğlu’nun
yaptığı “Güneşe Doğru” (1937) “mütareke döneminde belleğini yitiren bir
delikanlının 17 yıl boyunca kendisini hep o çağlarda yaşıyormuş sandıktan sonra,
geçirdiği ameliyatla iyileşmesini ve kendisini birdenbire Cumhuriyet
Türkiye'sinde buluvermesinin (1) öyküsüdür. Hasan Ali Yücel’in eleştiri
yazısındaki gibi “ismi Güzel, fikri ve buluşu Güzel, bir kısım sahneler heyecan
verici ve düşündürtücü…yerli müziği iyi yerleştirilmiş ” (9 Aralık 1937) bir
film olarak, ancak “inandırıcı” bulunmasa da izleyicinin karşısına çıkar.
Güneşe Doğru “sinemamızı tiyatronun baskısından kurtarma yolundaki ilk önemli
adım” (2) olması açısından dikkat çekicidir.
Mümtaz Osman’ın kaleminden çıkacak diğer senaryolar
Muhsin Ertuğrul’un Mümtaz Osman’ın yani Nâzım’ın senaryolarından çektiği “Tosun
Paşa (1939) , Şehvet Kurbanı (1940) , Kıskanç (199-42) , Kahveci Güzeli (1941) ”
birbiri ardına gelecektir.
Nâzım özgülüğüne kavuştuktan sonra, aynı zamanda iyi dostu olan İhsan ve Osman İpekçi’nin isteğini yerine getirecektir. Vâ-Nu, Nâzım’ın o günlerini şöyle
aktarır: ” Gerçekten hastaydı. Buna rağmen çalışma çabası içindeydi. İlk iş,
‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ nın son kısmını tamamlamaya koyuldu. Bir
sinema müessesesinden sipariş aldığı için bu arada bir de senaryo yazıyordu.”
(3)
Tarihsel filmler modasının başladığı ve sürmekte olduğu1951 yılında, tarihsel
bir filmin senaryosunu (İhsan Koza) yazar: Vedat Ar’ın “Üçüncü Selim’in
Gözdesi”. Mihriban Sultan’a aşık olup zindanlara düşen bestekar Sadullah Ağa’nın
öyküsüdür. Nâzım bir kez daha yine İhsan koza adıyla İpek Film için tarihsel bir
senaryosu “Barbaros Hayrettin Paşa”yı yazacak, Baha Gelenbevi çekecektir (1951).
Nâzım Hikmet, aynı yıl yine Vedat Ar’ın çekeceği “Lale Devri”nin senaryosunu
yazacaktır.
SSCB’ye kaçmak zorunda kaldıktan iki yıl sonra tamamlanan, 1953 yılında Baha
Gelenbevi’nin çektiği, masalımsı, olağanüstü olaylar, kişiler, fantastik
canavarları içeren “Balıkçı Güzeli-1002′İnci Gece”nin senaryosundaki imza da
yine Nazım Hikmet yerine “İhsan Koza” adını taşır.
Senaryosunu yazdığı bu son filmleri belki görememiştir, ancak o istemeyerek
yurduna „elveda!” diyecektir.. Ne de olsa çok sevdiği, “Monsieur Verdoux”sünü
dahice bulduğu Charlie Chaplin’in sözleriyle “yurtseverlik sınır tanımaz”
düşüncesindedir…
Nâzım’ın Türkiye'de yazdığı senaryolarına eleştirisi
Geride kalan senaryolarını yazdığı filmlere bakarak Nâzım şunları söyler:
“Asıl dava, mesele, bana senaryo yazdırırırlarken, benden ne operet, ne
melodram, ne kepaze sergüzeşt mevzuu değil, benden ciddi, realist, ağırbaşlı ve
tek kelimeyle gerekirse altına imzamı koyacağım senaryo istememeleridir. Halbuki
şimdiye kadar bana yazdırdıkları senaryoların hiçbirinin altına bir milyon
verseler imzamı koymam ve hatta bunları yazdığımı bile inkâr ederim.”
Macar sineması için kaleme aldığı “En Büyük Kötülük” ya da “En Büyük Hekim”
senaryosundan Nâzım bir satir (oyun) yazacaktır: “İvan İvanoviç var mıydı, yok
muydu?”
Başlangıçta filmle çok açık söyleyemediği SSCB üzerine düşüncelerini bu oyun
artık daha açık ortaya koyacaktır. Bu gecikmeyi doğal karşılamak gerekecektir:
Nâzım, ülkesinde hapiste olduğu evrede faşizmi yenen ve Stalin’in kişiliğinde
simgelenen cesaret ve başarıya şiirler adamıştır. Bu nedenle ilk karşılaştığında
onu şaşırtan pekçok olumsuz görüntüyü savaşın sonuçları olarak değerlendirir.
Moskova’ya gelmeden önce de Romanya’da Sovyetler Birliği’nin yeni yaşamı üzerine
bir filmi göstermelerini rica etmiş, Neşeli, Mutlu Sovyet Kolhozcularını,
herkesin türkü söylediği, bolluk ve bereket içeren görüntülerin yer aldığı
“Kuban Kazakları” filmini içi içine sığmayarak izlemiştir. Ama Moskova’da akşam
tiyatroya davet ettiklerinde izlediği oyunun -yazarı Stalin ödüllü Surov ya da
Sofronov’dan başkası olamazdı- kaba gerçekçiliği ve aynı tarz yorumu karşısında
korkunç bir Can sıkıntısı duymuştur. Ertesi gün gittiği tiyatronun da önceki
günkünkünden farklı bir oyun sergilemediğini görür ve sorar. ” Binalar değişmiş,
fakat sahnede tek ve aynı şey var. Ve sordum bu ziyafet sırasında: Ne oldu?
Neden her tiyatroda tek bir kötü oyunun değişkesi oynanıyor ve neden her
seferinde yoldaş Stalin pohpohlanıyor, evet pohpohlanıyor ve üstelik güneşe
benzetiliyor? Gerçek bir komünist kendisinin güneşe benzetilmesine izin vermez,
dedim, üstelik de zevksizlik bu. Bütün Rusya tarihinde tek bir kişiyi, Puşkin’i
güneşe benzettiler, o da ölümünden sonra. Konuşmamı bitirdiğimde, masanın yarısı
gerçekten boşalmıştı.” (4) Nâzım, Yevgeni Yevtuşenko’nun sözleriyle “Ama henüz
Stalin’in içinde farklı bir kişiliğin, yalnızca Devrim düşmanlarının değil,
devrimini ta kendisinin celladının da yattığını tahmin etmiyordu ya da etmeye
korkuyordu. Nâzım Hikmet’in düşlerindeki ülkenin yerinde yeller esiyordu:
bambaşka bir ülkeye gelmişti o.” (5)
Oyunlarından filme
Polonya’da filme çekilmesi için “Yusuf ile Zeliha”yı yeniden yazar…
Çekoslovakya’da Vaclav Krşka tarafından ve yine Bulgar sinemacılarınca “Bir Aşk
Masalı”nı filme alır. Nâzım bu filminin iki ülkede de yapımından hoşnut
değildir: “Yönetmenler, devasalığı amaçlıyor. Eski Alman filmlerinde olduğu
gibi. Yağlı boyaya benziyor bu. Oysa burada sulu boya gerekli, İran ve
genellikle doğu minyatürlerinden kaynaklanmak gerekli. Bu Doğu minyatürleri,
birinci planda dağlar ve evlerin değil, insanların bulunuşuyla güzeldirler. Bu
çekimde ise dekorasyonlar insanı ezebilir.” demektedir.
Filme çekilmeyen bir senaryo ve çekilenler
1953 yılında yazdığı Fransa-Vietnam adlı senaryosunda, sömürgeci Fransız
ordusuyla Vietnam’a giden genç Piyer’in, gördüğü gerçekler karşısında geçirdiği
değişimi anlatır, ancak bu senaryo filme çekilmez.
Nâzım’ın ilk kitabı Güneşin İçenlerin Türküsü 1928 yılında Azerbaycan’da,
Baku’da yayınlanmıştır. Bu kitap, aynı zamanda Azerbaycan edebiyatıın da örneği
olmuş, şiir dünyalarının oluşumuna güçlü bir etki yapmıştır. Azerbaycan’lı yazar
Anar’ın deyimiyle ” Nâzım Hikmet büyük Türk şairi olduğu kadar büyük bir
Azerbaycan şairiydi.” ( 6) Azerbaycan sineması için Bakü Stüdyosu’nda Ejder/Ajdar
İbrahimof tarafından filme çekilen “Aynı Mahalleden İki Delikanlı”yı 1956
yılında yazar.
Sevdalı Bulut: Nâzım’ın sinema ile ilişkisi, senaryo yazma becerisi onu son eşi
Vera Tulyakova ile tanışmasını da Sağlar. Vera Nâzım’la 1960′ta evlilikle
sonuçlanan bu ilişkinin gerçekte 1955 yılında, sinema enstitüsünün bitirdikten
sonra, bir Arnavut masalından çeşitli ülke çocuklarına gösterilmek üzere
yapılacak bir film nedeniyle başladığını belirtir.
Mahpusluğunun onuncu yılında yazdığı, Doğu’nun Romeo ve Jülyet’i olarak
adlandırılan Ferhad ile Şirin’i anlatan “Bir Aşk Masalı” oyunundan uyarlanan
aynı adlı film ve “Yaşamak Güzel Şey be Kardeşim-Romantika” Rusya’da, ancak
ölümünden sonra çekilir. Azerbaycan’da “Enayi/Tuhaf Bir Adam” filme alınır, bu
iki film ve sonrakiler için için artık onun yapacağı bir eleştiri artık mümkün
değildir, o 3 Haziran 1963 yılında gözlerini yumacaktır.
Nâzım şiirleri gibi, Nâzım’ı anlatan kitapların da Uzun yıllar yasak olduğu
Türkiye’de Nâzım üzerine, Nâzım’ın yaşamı üzerine bir film 1990′lara girerken
Türkiye’de mümkün değildir. Ali Özgentürk’ün “sayıklama” olarak nitelendirdiği,
sinema tarihçisi Giovanni Scognamillo’ya göre ” Nâzım Hikmet filmini
gerçekleştiremeyen, başka neyi çekebileceğini kesinlikle kestiremeyen”
yönetmenin tedirgin, çelişkili öyküsü “Su Da Yanar”da aktarılır. 1993 yılında
beklenen gerçekleşir ve Nâzım’ın 51 yıl önce yılında hapishanede yazdığı bir
oyun (Yolcu) , Nâzım Hitmet imzasıyla ve Başar Sabuncu’nun uyarlamasıyla
beyazperde için gerçekleşir. 2007 yılında nihayet Nâzım Hikmet’i konu edinen bir
yapıt Türk izleyicisinin karşısına çıkacaktır: Biket İlhan’ın çektiği «Mavi
Gözlü Dev» …
Nâzım’ın geride bıraktığı şiir, oyun, roman, senaryolardan bugün de sinema için
yararlanmak olanaklıdır. Sanatın her alanında kendi yaşam ilkeleriyle, insanlığa
adanmış değişmez tutumuyla yaşamış, ülkesinde ve dışarıda zorluklara, siyasal ve
ekonomik baskılara karşın, savunduklarının bedelini ödese de kendisi gibi
kalabilmiş kaç kişi vardır sanat tarihinde? Nâzım’ın kişisel ve sanatla geçen
serüveni sinemayı beklemektedir…
sinemaloji.com
20 Mayıs 2009
(1) Nijat Özön, Türk Sineması Tarihi, Artist Yanıları, İstanbul, 1962, s.130
(2) Memet Fuat, Nâzım Hikmet, Cem Yayınevi, s.110
(3) Bursa Cezaevi’nden Va-Nu’lara Mektuplar, Cem Yayınevi, İstanbul, 1970 s. 412
(4) Vera Tulyakova Hikmet, Nâzım’la Son Söyleşimiz, Millyet Yayınları, İstanbul,
1997, s. 153
(5) Saime Göksu - Edward Timms, Romantik Komünist, Doğan Kitap, İstanbul, 2001,
s. 17
(6) Gösteri Sanat Dergisi. Şubat-Mart 2002. sayı 235,.67