5 No’lu Cezaevi




Yapım Tarihi - 2009
Süre - 01:36:00
Format - Uzun Belgesel, Renkli, Türkçe

Yönetmen / Director - Çayan Demirel
Yapımcı / Producer - Ayşe Çetinbaş
Görüntü Yönetmeni / Director Of Photography - Koray Kesik
Montaj / Editor - Burak Dal
Müzik / Music - Ahmet Tirgil
Yapım / Production - Surela Film Yapım

Bu belgesel, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden 1984 yılına kadar geçen süreçte otuz dört tutuklunun ölümüne, yüzlerce tutuklunun sakat kalmasına neden olan Diyarbakır 5 No.'lu Cezaevi'ni anlatıyor. Dönemin askeri yetkilileri bu cezaevini "askeri okul" olarak tanımlarken, tutukluların "vahşet dönemi" diye adlandırdığı 1980-1984 yıllarında cezaevinde yaşananlar tanıkların anlatımıyla karşınıza geliyor.

iksv.org



5 No’lu Cezaevi’ndeki vahşetin belgeseli

“Burası askeri bir okuldur. Bu okulun tek amacı vardır; o da sizi Türkleştirmektir.” Bu sözlerin
söylendiği Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yaşananlar “5 No’lu Cezaevi” adıyla yönetmen
Çayan Demirel tarafından belgeselleştirildi.

“Burası askeri bir okuldur. Bu okulun tek amacı vardır; o da sizi Türkleştirmektir.” Bu sözlerin
söylendiği Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yaşananlar “5 No’lu Cezaevi” adıyla yönetmen
Çayan Demirel tarafından belgeselleştirildi.

12 Eylül askeri darbesinin açtığı en büyük yaralardan biri olan ve Teğmen Esat Oktay Yıldıran’ın başında olduğu Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde yapılan acımasız uygulamalar sonucu 32 kişi yaşamını yitirmiş, ardında yüzlerce yaralı, binlerce travma bırakmıştı.

O dönemde yaşanılanları bugünlere taşıyan “5 No’lu Cezaevi” belgeseli 9. Diyarbakır Kültür ve Sanat Festivali kapsamında Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda, sergilendi.

“Dersim 38” filminin de yönetmeni olan Çayan Demirel iki olay arasında olgusal bir devamlılık olduğuna inandığını söyledi. Film sonrası konuşan Demirel, “Devlet Kürtleri baskı altına almak için birçok durakta durdu, ki bunlardan biri Dersim’dir, bir diğeri de ‘80 darbesi ve Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlardır. Dolayısıyla yaşadığımız topraklara tanıklık etmek, onurlu Erdemli kalabilmek için bu tür çalışmalara adım attık” dedi.

‘Tarihle yüzleşelim’
Unutkan bir toplum olduğumuzun altını çizen Demirel, Yahudilerin başlarına gelen soykırımın, çekilen binlerce filmle anlatıldığını ve Almanya’nın soykırımı dünya nezdinde tanıdığını anlattı. Demirel, Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi için daha fazla ürün ortaya konulması gerektiğini vurguladı. Kürtlerin sözlü tarih çalışması yapmasının önemine de değinen Demirel, bütün belge ve bilgilerin arşivlenmesinin şart olduğunu söyledi. Toplumsal barışın sağlanmasının yolunun tarihle yüzleşmekten geçtiğine inanan Demirel, “Bu coğrafyada yüzleşilmesi gereken o kadar çok konu var ki. Benim derdim yüzleşme kültürüyle sağlıklı bir toplum yaratılmasıdır. Yaptığım işlerle yüzleşme kültürüne hizmet etmeye çalışıyorum.”

5 No’lu Cezaevi kitaplaşacak
Belgesel için 80’e yakın röportaj yapıldı. Ancak bu röportajların bir hikâye ritmi oluşturması ve 100 dakikaya sığdırılması için sadece 40’ı kullanıldı. Röportajların tamamı bir kitapta toplanacak ve önümüzdeki günlerde yayınlanacak. Film için Adalet Bakanlığı’ndan izin alındı ve Diyarbakır Cezaevi içinde çekimler yapıldı.

13.08.2009, demanu.com.tr







DİYARBakır CEZAEVİ’NDEKİ VAHŞET

DOCUMENTARIST 2009 İstanbul Film Günleri (2–7 Haziran) kapsamında bugün 5’Nolu Cezaevi adlı şok edici belgesel gösterilecek (Boğaziçi Üniversitesi İbrahim Bodur Salonu). Cuntanın yarattığı kanlı geçmişin izlerinden derlenilen bu belgeseli sakın kaçırmayın. Çayan Demirel’in (ilk belgeseli “38”, Tunceli’de yasaklanmıştı) yönettiği 5’Nolu Cezaevi belgeselini, İstanbul Film Festivali’nde seyretmiş ve yakın tarihimizde yaşanan tarifsiz acılar karşısında bir kez daha kanımızın donduğunu hissetmiştik. Yüzü aşkın Tanık ve 50’den fazla röportajdan anlaşılacağı üzere, 12 Eylül (Cunta) karanlığının en koyusu hiç kuşkusuz Diyarbakır 5’Nolu Cezaevi’ne yansıtılmıştı. “İşkence Okulu”, bugün dahi kapanmayan yaraların açılmasına neden olmuştu.

Vahşetin, dehşetin ve şiddetin adı 5’Nolu idi. -Sistematik işkence uygulamasının kanlı detaylarını (hem ahlak hem insanlık dışı) burada yazmak olası değil- Ancak tüm bunlar, suçluların (üstelik çoğu henüz hüküm giymemiş) cezasını çekmesi için yapılmış olamaz, özellikle tepeden tırnağa bir zulüm mevzubahisken... İşkencede yitenler, ölüm orucunda Can verenler ve protesto için kendilerini yakanlar...

Dile kolay,1981–1984 tarihleri arasında cezaevinden 34 tabut (Mazlum Doğan’dan Kemal Pir’e, Ali Erek’ten Cemal Arat’a, M. Hayri Durmuş’tan Orhan Keskin’e... ) çıktı, yüzlerce kişi yaralandı. Diyarbakır 5’Nolu Cezaevi veya Mamak’ta yaşananlar, şiddet ve dramın en üst seviyesini oluştursa da tek Örnek değildiler. Cunta, tüm ülkeyi hapishaneye çevirmeyi (toplam 644 sivil ve askeri hapishane, 650 bin gözaltı, siyasi davalardan yargılanan yaklaşık 100 bin kişi, tutuklanan on binlerce insan) başardı.

gercekgundem.com






Bir zulmün hikayesi...

Bir belgesel aslında sözlü tarih...

Çayan Demirel'in ikinci belgeseli olan '5 No'lu Cezaevi' belgeselini izledim. İkinci diyorum çünkü daha öncede 'Dersim 38' belgeselini izlemiştim.

Çayan Demirel yapmış olduğu belgesellerle ya da sözlü tarih çalışması ile toplumumuzda derin yaralar açan gerçeklerle yüzleşmemizi sağlıyor...

12 Eylül'ün karanlık gelişi ve sonrası yaşananlar bu ülke insanının hala travmasıdır. Diyarbakır zindanı da bu travmanın önemli mihenk taşlarından biridir. Orada tutsaklara yaşatılanlar, insan yüreğinin 'bu kadar da olmaz!' dediği türden işkenceler ve zulümlerle dolu...

'5 No'lu Cezaevi' Belgeseli 80-84 yılları arasında Diyarbakır zindanında yaşananları tanıkları ile birlikte anlatıyor. O döneme ait orijinal resimler kullanılmış ve Diyarbakır zindanındaki hücreleri de çekmişler...

Ben izlerken bile insanlığımdan utanırken, tanıklar yaşadıklarını anlatırken boğazlarında koca bir yumruk, sesleri titrek o anı yaşayarak anlatıyorlardı. Şu an hepsi orta yaşın üzerinde. 27 yıl önce yaşananlar onların gençliklerini bıraktıkları Diyarbakır zindanında geçiyor...

Diyarbakır zindanı Kürt tutsaklara, Kürt devrimcilerine mezar oldu. Kimi öldü, birçoğu da ölü olarak çıkabildi oradan. Resmi kayıtlara göre 32 kişinin öldüğü bir cehennemdir...

Tanıklar yaşamımın bazı devrelerinde tanıdığım ve saygı duyduğum insanlardı. İnsan tanıdığı insanların acılarını dinlerken daha bir etkileniyor nedense...

Kebire ananın klamı (Ağıt) beni sarsıyor. Biliriz klam hangi dilde söylenirse söylensin klamdır. Klamın dili olmaz...

Mazlum Doğan'ın annesi Kebire ananın yaktığı Kürtçe klam da bunlardan birisi, 'Mazlum'um kayıp, telgraf yok, telefon yok. Mazlum'um hasta değil yataklarda. Zindanların kapısı açılsaydı ben gidip Mazlum'um dizinin dibinde oturabilseydim' diye yüreğini anlatıyor bize...

Her ana gibi ölümü yakıştırmıyor evladına.

Beni en çok etkileyen, belki de Belgeselin en vurucu anlatımlarından biri olan Selim Dindar'ın anlattıkları idi. Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Necmi Öner'in kendilerini ateşe verdikleri 'Dörtlerin Gecesi' diye tarihe geçtiği anı anlatıyordu. Birbirine yapışmış dört Can...

Selim Dindar Ferhat'ı daha önceden tanıdığı için ilk onun yanına gidiyor, konuşmaya çalışıyor, Ferhat Kurtay tebessüm ederek ona bakıyor ve ondan çok sevdiği bir türküyü söylemesini istiyor... 'Sevdaliye' Sevdalım demek...

Bir yoldaşının ölümüne Tanık olurken ona bir türkü söylemek elbette boynunun borcu. Bir devrimcinin anlamlı istediğini kırmıyor ve gözlerinde yaş başlıyor türküyü söylemeye. Türkünün devamı gelmeden Ferhat Kurtay gözlerini yumuyor...

Belgeseli seyrederken, okuduğum kitaplarda Ferhat Kurtay'ın 'Bugün söylenen ve yapılan her şey tarih olacaktır' sözleri aklıma geliyor...

Gerçekten de öyle oldu, Diyarbakır zindanında hayatlarını kaybeden nice devrimci tarih oldu sonraki nesillere...

Birden dudaklarımdan Adnan Yücel'in 'Dörtlerin Gecesi' şiirinden şu mısralar dökülüyor,

Bir ağıttır belki Ağrı'da Zilan deresi
Dersim'de Lac deresi bir kanlı şiir
Oysa bir destandı Diyarbakır kalesi
Ve Diyarbakır zindanında
Ateşle sevişen 'dörtlerin gecesi'

Esat Oktay Yıldıran Diyarbakır zindanı ile özdeşleşmiş bir insandır. Tanıkların anlatımını dinleyince 'insan' demek içimden gelmiyor. Soyadı kimi yıldırmıştır insanları. Köpeği Co ile birlikte köpekleşmiştir kendisi de...

İlk yaptığı 'Burası cezaevi değil, askeri okuldur. Bu okulun tek amacı sizi Türkleştirmektir' demek olmuş...

Sadece bu sözleri söylemekle kalmamış, her türlü zulmü yapmış ve yaptırmıştır.

Neler yaşanmıyor ki orada, dişi ağrıyıp dişçiye gidenlerin bir diş yerine sağlam 8 dişini çekiyorlar, aslında vahşetin boyutları anlatılmayacak ve yazılamayacak kadar acı verici. Yemek dualarının okunma zorunluluğu, elli civarındaki marşın ezberlenmesi, mahkemeye, görüşe, revire, kantine ve havalandırmaya gitmek ölüme yolculuğa çıkmak olarak algılanıyor. Fosseptik çukuruna atılmak, makata cop sokmak ve o copun ucunu tutukluların ağzına verilmesi, zorla bir tutukluyu kusturup, diğer tutukluya kusmuğu yedirmek gibi iğrenç uygulamalar...

Kimliksizleştirmenin yanı sıra yapılan kişiliksizleştirmek...

Tutukluların bir daha sağ çıkamayacağı, bırakılacaklarında bile unutamayacağı uygulamalar...

Çayan Demirel bir buçuk iki yıldır bu çalışmayı yürütüyor...

46 kişi ile görüşüyor. Görüntü yönetmenliğini de Koray Kesik yapmış. Şüphesiz eleştirilecek tarafları vardır ama işin özünü yitirmeden.

Diyarbakır zindanına ilişkin kitaplar çıktı hepside önemlidir ama görsel anlatım her zaman daha etkileyicidir. Belgeselde tüm emeği geçenlere yürekten selam olsun...

Bu belgesel yakın tarihimizi görsel tanıkları ile anlatımıdır, herkesin izlemesi gerekiyor...

Yaşananları unutmamak için...



Kaynak
keditor.org
Esra Çifçi / Gundemonline





"5 NO'LU CEZAEVİ" 7 OCAKTAN İTİBAREN YEŞİLÇAM SİNEMASI’NDA

Yönetmenliğini Çayan Demirel’in yaptığı ‘5 No’lu cezaevi’ Belgeseli 7 Ocak Cuma gününden itibaren Yeşilçam Sinemasında izlenebilir. Belgesel; 12 Eylül askeri darbesinden sonra yakın tarihimizin en vahşi devlet terörünün uygulandığı Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi'nde yaşananları gözler önüne seriyor. Belgesel tutuklu ve hükümlülerin çoğunun Kürt olduğu bu cezaevinde tüm tutuklulara, devlet tarafından ne tür akıl almaz sistematik işkencelerin yapıldığını ve nasıl Türkleştirme politikalarının uygulandığını gösteriyor. Dönemin askeri yetkilileri cezaevini bir 'askeri okul' olarak nitelerken tutuklular o dönemi 'vahşet yılları' olarak hatırlıyor. Onlara göre bu vahşetin zincirlerini kırabilmek için de tek bir yol vardı o da direnmek veya kendini feda etmek. Tutuklular zincirleri kırmak için mücadele ettiler. Belgesel, cezaevinde yaşananları, direnenleri ve geride bıraktıklarını anlatıyor. '5 No’lu Cezaevi:1980-84' belgeseli 30 yıl sonra yaşananları tanıkların ve yakınlarının diliyle bizlere aktarıyor. Belgesel; 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, Sinema Yazarları Derneği’nden (SIYAD 2009) ve 21.Ankara Film Festivali’nden en iyi belgesel film ödüllerini aldı. Yurtiçinde ve yurtdışında birçok festivale katıldı. İzleyemeyenler ve tekrar izlemek isteyenler için Yeşilçam sinemasında…

Seanslar- 12.00-14.00-16.00-18.00-20.00
Adres- İstiklal Caddesi, İmam Adnan sokak, no:8 Beyoğlu / İstanbul

Yönetmen / Director- ÇAYAN Demirel
Yapımcı / Producer- AYŞE Çetinbaş
Görüntü yönetmeni / Director of photography- Koray KESİK
Montaj / Editor- BURAK Dal
Müzik / Music- AHMET TİRGİL
yapım / production- SURELA FİLM YAPIM
Süre- 96 dk.









5 Nolu Cezaevi 19 Subatta Stuttgart´ta

Belgeselin yönetmeni Çayan Demirel, birçok ödüle layık görülen belgeselle tarihe not düşmeyi amaçladıklarını söyledi. Yönetmenliğini Çayan Demirel'in, yapımcılığını ise Ayşe Çetinbaş'ın üstlendiği belgesel film, tamamlanmasından 2 yıl sonra ilk kez sinemada gösterilecek. The Times gazetesi tarafından 29 Nisan 2008'de dünyanın en kötü 10 cezaevi içerisinde gösterilen Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan olayların anlatıldığı '5 Nolu Cezaevi' belgeselinin yönetmeni Demirel ve yapımcısı Çetinbaş, Cihan Haber Ajansı'na (Cihan) konuştu. 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali, 42. SİYAD Ödülleri ve 21. Ankara Film Festivali'nde 'En İyi Belgesel Film' seçilen '5 No'lu Cezaevi' bugünden itibaren bir hafta boyunca Yeşilçam Sineması'nda gösterilecek. Filmin Yönetmeni Çayan Demirel, birçok festivalden ödül almalarının kendilerini sevindirdiğini, ancak asıl amaçlarının ödül değil sözlü tarihe bir not düşmek olduğunu söyledi. Demirel, Diyarbakır Cezaevi'ne ilişkin kitaplar var ama bire bir röportajlar yapılmamıştı. Biz bu tarihsel belleği canlı tutabilmek ve bu belgeleri geleceğe bırakabilmek çabası bizim için önemliydi. Ödül almak beraberinde şunu da getirdi; festivallerde farklı yerlerden insanlar da geliyor ve farkl 2000 ı festivallere gidebildik. dedi. Belgesel yapmanın bu ülkede şöyle bir zorluğu var; belgeselinizi gösterecek sinemalar bulamıyorsunuz. diyen Demirel, filmlerinin 2009 yılı başında bittiğini ancak 2011 yılı başında ancak bir sinemada gösterebiliyor olmalarının üzücü olduğunu söyledi. Demirel, Bir belgesel filmi sinema formatına aktarmak maliyetli bir iş. Bu, belgeselcilerin ekonomik anlamda üstesinden geleceği bir iş değil. Hiçbir sinema sinevizyonla gösterim yapmıyor. Dolayısıyla siz yaptığınız filmi festivaller sonrası atıl bir şekilde kenara koyuyorsunuz duruyor. şeklinde konuştu. DİYARBakır CEZAEVİ'Nİ GÖRÜNTÜLEMEK BİR HAYALDİ Almanya'ya 1960 yılında işçi olarak giden Afyonlu bir ailenin kızı olan Yapımcı Ayşe Çetinbaş da, Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananların kendisini rahatsız ettiğini ve filmin yapımcılığını üstlendiğini söyledi. Çetinbaş, filmin yönetmeni Demirel gibi amaçlarının ödül değil sözlü tarihe bir belge bırakmak olduğunun altını çizdi. Çetinbaş, belgeselin en önemli görüntülerinden biri olarak nitelendirdiği Diyarbakır Cezaevi'nin şu anki haline ait görüntülerin çekim sürecini şu sözlerle anlattı- Görsel kayıtlar yoktu. O dönemle ilgili Genelkurmay ve TRT arşivinde bir takım görüntüler var ancak engellerle karşılaştığımız için o görüntülere ulaşamadık. Dolayısıyla en başta cezaevinin kendi görüntülerine ihtiyacımız vardı. Kendi aramızda hep konuşurduk orada çekim yapsak ne güzel olur diyorduk. Ben baştan itibaren izin almak için yazı yazmamız gerektiğini söylüyordum ama 'arkadaşlar burası Almanya değil burası Türkiye sen hayal kuruyorsun' diyorlardı. Ama çalışmalarımızı sonlandırmaya yakın Adalet Bakanlığı'na Çayan adına bir dilekçe yazdım her şeyi de açık açık yazdım. Çok kısa bir süre içerisinde cevap aldım. Diyarbakır Cezaevi'nin bir utanç müzesi haline dönüştürülmesi, orada olayları yaşamış insanlar için bir borç olduğunu düşünüyorum. Bizim belgeselimizin de olayı bilmeyenler için bir farkındalık olacağını düşünüyorum. diyen Çetinbaş, Ben Almanya'da doğup büyüdüm. Babam 60'lı yıllarda Türkiye'den giden bir işçi orada doğdum ve 15 yaşına kadar orada yaşadım. Ben hatırlıyorum o zaman Schindler'in Listesi filmi vizyona girmişti ve biz de öğretmen eşliğinde bu filme götürmüşlerdi. Zaten sürekli bunla ilgili yüzleşme konusunda müzelere, toplama kamplarına gidiyorduk. Almanya'da halk yüzleşiyordu ama biz de halkı bırakın devlet bile bununla yüzleşmiyor. Diyarbakır üzerinden 30 yıl geçti şimdi yeni yeni gündeme geliyor. şeklinde konuştu. Türkiye'de 30 yıl öncesine göre bugün olumlu bir değişimden söz edilebileceğini söyleyen Çetinbaş, 12 Eylül sürecinde mağdur olan kesimler belgesele de destek veriyorlar ama ben isterim ki istikrarlı bir şekilde sadece bu konuyla ilgili değil karanlıkta kalan başka konulara da ilgi gösterilsin. Evet çok şey değişti diyemeyeceğim bu anlamda. Biz hoşumuza giden şeyleri gösterip, kötü şeyleri başkaları yaptı diyemeyiz. Hükümet geçmişte yaşanan şeylerle ilgili de sorumludur. Şu an geçmişte yaşanan kötü şeyleri de gün yüzüne çıkartıp bunla yüzleşmek şu anki hükümetin görevidir. ifadelerini kullandı.

kurmesliler.com