Nolya




Yapım Tarihi - 2010
Süre - 00:26:00
Format - Kurmaca, Renkli, Türkçe, 16mm

Yönetmen - M. Cem Öztüfekçi
Senaryo - Cemil Kavukçu, M. Cem Öztüfekçi
Görüntü Yönetmeni - Meryem Yavuz
Oyuncular - Ahmet Özarslan, Nihat İleri, H. Volga Sorgu Tekinoğlu
Yapımcı - M. Cem Öztüfekçi, Olivier Berlemont, Ludovic Henry
Müzik - Tanju Okan, Selami Şahin, Northern Lights
Ses - İsmail Karadaş
Sanat Yönetmeni - Serdar Yılmaz

Dostların Yeri’nin şimdilik tek müşterisi olan “O”, garson Arif’le karşılıklı sıkılmanın keyfini çıkardıkları bir günde, dışarıdan geçen güzel kızın peşinden gider. Mekanın yeni müdavimi Sami Abi de aynı kızı seviyordur






İzmir 12. Kısa Film Festivali, Ulusal Kısa Film Yarışması, En İyi Film Ödülü. 2011
Kısa-Ca 11. Ulusal Öğrenci Filmleri Festivali, Kurmaca Kategorisi, Aykut Oray Özel Ödülü. 2011

AFM 10. Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, !f İstanbul, Saniyede 24 Gündüz Düşü Bölümü, Gösterim Seçkisi. 2011
Hisar Kısa Film Seçkisi. 2011
Diyarbakır 5. Film Günleri, Türkiye'den Kısalar Bölümü, Gösterim Seçkisi. 2011
Onat Kutlar Film Festivali, Gösterim Seçkisi. 2011
13. Eskişehir Film Festivali, Kısa Filmler Bölümü Seçkisi. 2011
Anadolu Film Festivali, Ulusal Kısa Film Yarışması, Gösterim Seçkisi. 2011
Akbank 8. Kısa Film Festivali, Yarışma Dışı Gösterim Seçkisi. 2012



Kaynak
oztufekci.com











Cem Öztüfekçi röportajı

1985 doğumlu yönetmen Cem Öztüfekçi şu ana kadar sadece kısa filmler çekti ancak özellikle ilk filmi ‘Ayak Altında’ ile hem yurt dışında hem Türkiye’de festival festival dolaştı, ödülleri cebe attı. İlk uzun metrajını çekerse kısa film takipçileri dışında çok daha geniş bir kitlenin adını duyacağından şüphe yok.

Robert Kolej mezunusun, ardından Marmara Üniversitesi’nde sinema-televizyon okudun. İnsanlar okuduğu bölümü tesadüfen veya bilinçsizce tercih edebiliyor. Sen sinemacı olmaya lisede mi karar verdin?
Lisede yatılı bir öğrenciydim ve sanırım Lise 1’de, hafta sonları Bursa’da ailemin yanında kaldığım evde, videocudan kiraladığım filmlerin arasında, şans eseri VCD’den Zeki Demirkubuz’un ‘Masumiyet’ filmini izledim. Önceden izlediğim hiçbir filme benzemiyordu, filmi anlamlandıramıyordum henüz ama beni çarpmıştı. ‘Ben de böyle filmler yapmak istiyorum’ diye düşünmüştüm. Lisede İstanbul Film Festivali’ni, !f İstanbul’u, Beyoğlu ve Alkazar Sineması’nı takip edince sinemacı olmak istediğimden emin oldum. Lise 3’te bir gün İngilizce dersinde hocam beni elimde kalemle, hiç konuşmazken görünce endişelenmişti, ben ise harıl harıl o sene İstanbul Film Festivali’nde izleyeceğim filmleri seçmekle meşguldüm.

‘Ayak Altında’ (2007) ve ‘Nolya’ (2011) adında iki kısa filmin var. Tanık olduğun veya yaşadığın bir olay mı çıkış noktası oldu bu filmlere?
‘Ayak Altında’nın çıkış noktası bir gazete haberiydi, tabii ki herhangi bir gazete değil, kendi okuduğum günlük gazete, ‘Bir Gün’ gazetesi. Bunun üzerine senaryoyu yazarken özellikle Ken Loach ve Zeki Demirkubuz’un sinemasından çok etkilenmiştim ve memnuniyetle farkındaydım bu durumun.

Çok kitap okuduğumu ya da yazdığımı iddia edemem ama her daim yanımda küçük bir defter ve kitap bulundurmaya Özen gösteririm. Can Yayınları’nın cep serisi çıkmıştı. Semih Gümüş de yazılarında Cemil Kavukçu adlı yazardan hep bahsediyordu ve ben de merak edip cebimde bulundurmak üzere Cemil Kavukçu’nun ‘Nolya’ adlı kitabını aldım ve Okur okumaz, öykünün sinematografik potansiyelini görünce çok heyecanlandım, bu olay ‘Ayak Altında’nın fikrinden de önceydi. ‘Nolya’nın senaryosunu sağolsun Cemil Kavukçu ile birlikte yazma keyfine eriştim. Filmi yazarken ve çekerken kimseden etkilenmediğimi, çok Özgün bir iş yaptığımızı sanma ahmaklığına düştüm. Filmin kurgusu sırasında ise Aki Kaurismaki, Jim Jarmusch ve Dagur Kari’den ne kadar etkilendiğimi farkettim.

‘Ayak Altında’ ve ‘Nolya’ yurt dışında pek çok festivale katıldı ve ödülle döndü. Bu ödüller senin motivasyonunu sağla-makta ne derece etkili oldu?
Geçenlerde bir yerde okumuştum, bir Filozof şöyle demiş - “Hepimiz hâlâ birer çocuğuz ve onaylanmayı istiyoruz. Açıkçası ‘Ayak Altında’nın yıkanmış görüntülerini izlerken istediğimize yakın bir şeyi imkânlarımız ölçütünde kotardığımızı fark etmiştim ama tepkileri merak ediyordum. Her iki filmi yaptığımda da henüz öğrenci olduğum için ailemin ve arkadaş çevremin beklentisi çok yüksek değildi ama filmi gördüklerinde beni iyi kötü bir sinemacı olarak görmeye başladılar, oysa ben henüz kendimi öyle görmüyordum. Ödüller tabii ki motive edici oldu ama kurgu bittiğinde hâlâ motive olmasaydım hiçbir ödül de beni motive etmezdi herhalde.

Senaryoyu ilk yazmaya başladığında, filmin çekimlerini ve kurgusunu bitirdiğinde ilk kime izlettiriyorsun? Fikirlerine yüzde yüz güvendiğin insanlar var mı?
Filme dair ilk fikrim oluştuğunda görüntü yönetmenim ve sevgilim Meryem Yavuz’la paylaşırım, eğer o da benle aynı heyecanı duyuyorsa biraz rahatlarım. Kurguda da o arada bir uğrar ve fikrini belirtir, bu fikirler çok belirleyici oluyor çünkü o hem filmin ortak yaratıcısı, hem de beni hayatta en kıyasıya eleştiren insan. Bunu dışında özellikle izlettiğim kişiler olmadı fakat ilk kurguyu yakın arkadaşlarıma, laboratuvar çalışanı arkadaşlarımıza izlettik. Şu ana kadar zaman yaratamamış olsak da test gösterimlerinin ve fikrine güvendiğiniz kişileri dinlemenin ne kadar önemli olduğunun bilincindeyiz ve eğer bir daha film yaparsak, bunu atlamayız sanırım.

Türkiye’de verilen sinema eğitimi, fikir alışverişinde bulunabileceğin veya kendini geliştirebileceğin ortamlar, sence tatmin edici mi? Sinema adına neyin farklı olmasını isterdin?
Türkiye’deki sinema eğitimi tatmin edici değil çünkü 18 yaşında, test çözerek okula kabul ediliyor insanlar. Yurt dışında ise genellikle bir lisans Okumuş ve genellikle 24 yaş üstü insanları film akademilerine yetenek sınavıyla kabul ediyorlar ve uzmanlık alanlarına göre odaklanmış eğitimler veriyorlar. Ama sinema okuduğum üniversite sayesinde Hüseyin Karabey ile tanıştım, onun dediği gibi en azından kantinde hararetle sinema tartıştığım iki üç arkadaşım hâlâ en yakın arkadaşlarım ve hocamın setine stajyer olarak gittiğimde sette her iki filmimizin ortak yaratıcısı ve görüntü yönetmenim Meryem Yavuz ile tanıştım, birlikte hayal kuruyoruz, birlikte gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Türkiye’deki sinema okullarının Almanya’daki film akademileri gibi departmanlara ayrılmalarını ve okullara dünyanın ve Türkiye’nin önemli sinemacılarının düzenli olarak seminer ve atölyelere gelmelerini çok isterdim.

Sinemacı olmak için bu işin eğitimini almak gerekir mi sence?
Hiç şart değil. Ben Türkiye’de kalmak isteyenlere Boğaziçi Üniversitesi’nde bir sosyal bilimler ya da istedikleri başka bir bölümü okuyup Mithat Alam Film Merkezi’ni takip etmelerini ve bu sayede hem bir sinema bilincine sahip olup, hem de sektörle iç içe olmalarını salık veririm. Sinema zanaat yönü de önemli olan bir sanat olduğu için biraz set tecrübesi de hayallerinizi istediğinize yakın şekilde gerçekleştirmenize yardımcı olacaktır. Bu tecrübeyi illa asistan olarak yaşamanız şart değil, kendi filminizi yaparak da işin zanaatını çözebilirsiniz. Nuri Bilge Ceylan, kısa filmi ‘Koza’ sayesinde ‘Kasaba’da daha iyi bir film ortaya koyabilmiştir.

Hayran olduğun yönetmenler?
Ömer Lütfi Akad, Ömer Kavur, Kieslowski, Ken Loach, Leos Carax, Aki Kaurismaki, Jim Jarmusch, Coen Kardeşler, Dagur Kari, Zeki Demirkubuz, Bela Tarr, Nuri Bilge Ceylan.


Eylül, 2011
Seda Pekçelen
timeoutistanbul.com