Yakın Tarih
Politik Baharın Gençleri




Yapım Tarihi - 2011
Süre - 00:30:00
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe

Yönetmen -
Hazırlayan - Nazım Alpman
Sunucu - Nazım Alpman

Politik Baharın Gençleri

Üniversite öğrencileri için tarihte bir benzeri daha yaşanmayacak dönem
başlıyordu. Gençlerin özgüvenlerine bakarak Türkiye için “fikir özgürlüğü
cenneti” denebilirdi.

Bu alanın en başında ise 27 Mayıs İhtilalı ve 1961 Anayasası vardı.

Üniversite gençliği, kitlesel olarak ilk kez 27 Mayıs öncesinde sahneye
çıkmıştı.

Dünya, Küba Devriminden Vietnam Savaşına uzanan bir devrimci dalganın etkisine
girmişti. Barış, demokrasi ve özgürlük talepleri dalga dalga yayılıyordu.

Türkiye de bu dalganın dışında değildi. Kısa adı TİP olan Türkiye İşçi Partisi,
parlamentoya 15 milletvekili sokacak seçim başarısı kazanmıştı. Türkiye’nin
tarihinde ilk kez yasal bir sosyalist parti böylesine kitleselleşiyordu.

Gençliğin yakın amacı toplumun her kesimini örgütlü hale getirmekti. Onlar
örgütlenmişlerdi, bu sayede pek çok işi kotarabiliyorlardı… Öğrenci talepleri
her zaman destek bulup, kabul ediliyordu.

Nihai hedef ise tam bağımsız bir ülke, eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplum
modeliydi.

Politik Baharın Gençlik önderleri kamuoyu önünde en az siyasi parti liderleri
kadar saygınlığa sahiplerdi. Ülke genelinde hak edilmiş şöhretleri vardı.
Onlardan demeç almak için peşlerinde gazeteciler dolaşırdı.

Gençler başaracaklarına inanıyorlardı. Bu uğurda ölümü göz almışlardı.

Kimileri vuruldu, kimileri idam edildi, kimileri de uzun hapislikler yaşadılar.

Politik Baharın dayanışmacı ruhu, on binlerce genci bir araya getirebiliyordu.
Öğrenci eylemleri devasa kitleselliğe ulaşabiliyordu.

O yılların devrimci rüzgârı erkekler üzerinden esiyordu. Eylemlere katılan kız
öğrencilerin sayısı hiç de az değildi. Ama öğrenci liderliği söz konusu
olduğunda durum değişiyordu. Dernek yönetimleri erkekler arasında
paylaşılıyordu. Ama bu durumun sıkıntı yarattığı da söylenemezdi.

Dönemin iz bırakan eylemleri arasında ABD Büyükelçisi Robert Kommer’in Ortadoğu
Teknik Üniversitesi’ni ziyaret etmesi bulunuyordu. Kommer Vietnam’da CIA adına
görev yapmıştı. Bu yüzden de dünya çapında kötü bir şöhrete sahipti.

Daha Türkiye’ye gelmeden hakkında protesto afişleri hazırlanmıştı. İstanbul
Havaalanında da uçağı taşlanmıştı.

Böylesi bir politik portre 6 Ocak 1969 günü, Rektör Kemal Kurdaş’ın davetlisi
olarak ODTÜ’ye öğle yemeğine geldi. Öğrenciler istenmeyen adamın ODTÜ’de
olduğunu öğrenince yer yerinden oynadı. Rektörlük önünde toplanan öğrenciler
Kommer’in otomobilini ters çevirip deposundan aldıkları benzinle yaktılar. Aracı
ateş verenler arasında Sinan Cemgil, Taylan Özgür, Ulaş Bardakçı ön sıralarda
yer alıyorlardı. Bu isimlerin tümü ilerde vurularak öldürüleceklerdi.

Kommer’in aracının yakılması, politik baharın dönüm noktası olacaktı.

Üniversitede esen özgürlük rüzgarı öğretim üyelerini de kapsama alanına dahil
etmişti. O zamana kadar üniversite kürsülerinde pek fazla telaffuz edilmeyen
konular bilimsel tezlere ilham veriyordu.

Genç sosyoloji asistanı Oya Baydar dönemin havasına uygun bir doktora tezi
seçmişti- Türkiye’de işçi sınıfı!

Kendi tez hocası ve jürisi tarafından onaylanan çalışma Profesörler Kurulunca
reddedildi. Ama hiçbir hata bulunamadı. Bu birinci reddediş sessizlikle geçti.

Oya Baydar ikinci hakkında tezini tekrar sundu. Yine Sosyoloji Bölümünde jüri
tarafından onaylanıp, üst kurulca reddedilince İstanbul Üniversitesi’nin
tarihine şanlı bir işgal daha yazıldı.

Günler boyunca Süren üniversite işgalleri, boykotlar, sokak gösterileri
İstanbul’da olağanüstü durum meydana getirmişti. Güvenlik güçleri asayişi temin
etmede zorlanıyorlardı.

Dönemin İstanbul Valisi Vefa Poyraz, o zamanlar normal kabul edilen bir toplantı
düzendi. Vilayet makamına İstanbul üniversitesi yöneticileriyle birlikte öğrenci
liderleri, Deniz Gezmiş ve Bozkurt Nuhoğlu’nu da davet etmişti.

Gençler devlet ile oturup asayiş görüşmeleri yapabiliyorlardı.

Gençler okudukları kitaplar sayesinde işçi sınıfının öncü rolü konusunda
kendilerini ikna ediyorlardı. Sadece işçilerle sınırlı kalmayıp köylülere de
ulaşmaya gayreti içindeydiler.

Sloganlarda artık renk değiştiriyor, “işçi köylü el ele” veriyordu.

Politik Bahar fabrikalara ulaşmıştı. Kavel Greviyle işçiler grev hakkına
kavuşuyor, Paşabahçe Şişe Cam derinişiyle de yeni bir konfederasyonun temelleri
atılıyordu. İşçiler DİSK çatısı altında toplanıyor, sınıf sendikacılığı kavramı
işçiler arasında yaygınlaşıyordu.

Toplumsal devinim giderek yükseliyordu. İşçi eylemleriyle öğrenci mitingleri iç
içe geçerek büyüyebiliyordu.

Tam bu dönemde Amerikan 6. Filosu İstanbul’u ziyaret ediyordu. Anti-Amerikan
görüşlerin en yükseğe tırmandığı döneme denk gelen bu istenmeyen misafirlik,
yeni olayları tetikliyordu.

Amerikanlı deniz piyadeleri Dolmabahçe’de denize dökülecekti.

Öğrenci gençliğin yarattığı toplumsal uyanış, önlemlerini getirmekte gecikmedi.
Vedat Demircioğlu, Taylan Özgür, Battal Mehetoğlu faili meçhul cinayetlere
kurban gittiler.

Artık bir şeyler yapmak gerekiyordu.

Bunun “çıkmaz sokak” olabileceği o tarihte kimsenin aklına gelmiyordu.

Genliğin politik dinamizmi her alanı etkiliyordu. Devlet kurumları da bu etkiden
nasibini alıyordu. Genç olmak zaten devrimci olmaktı. Ülke büyük bir devrime
doğru gidiyordu. Herkes bir şeyler yapmak gayretindeydi. Kısa adı TRT olan
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu o tarihte özerkliğin tadını çıkartabiliyordu.
Kurumdaki gençler de yayıncılıkta Devrim yapıyorlardı.

Halk sevgisi, bir söylemden çok daha fazla anlam ifade ediyordu. Kimin başı
dertteyse gençlik onun yanında yer almakta gecikmiyordu.

1966’da Muş’un Varto ilçesinde meydana gelen büyük depremde gençler haftalarca
ilçede kalarak çalışmışlardı.

Tıpkı 28 Mart 1970’te Kütahya’nın Gediz ilçesinde meydana gelen 7.6 şiddetindeki
depremde olduğu gibi… Arama-kurtarma gibi kavramların daha telaffuz edilmediği
yıllarda üniversiteli gençler kendilerini görevli hissediyorlardı.

Dev-Genç markası şifalı bir toplumsal ilaç haline gelmişti. Her derde de Derman
olabiliyordu. Alternatif fikirler İstanbul’da üniversite kantinlerinde uçuşup
kalmıyordu. Bir kuş olup kanatlanıyor, ülkenin en doğusuna konabiliyordu.

İstanbul’a Boğaz köprüsü yapımı gündeme gelince, gençler bunun bir trafik çözümü
değil yeni köprüler doğuracak tuzak olduğunu anlatıyorlardı.

Bunun için de yapılması gereken şeyin Doğuya yatırım olduğunu gösteriyorlardı.
1969’da Milliyet gazetesinin basın desteğiyle Hakkari’de Zap Suyu köprüsü bu
düşüncenin eseriydi.

Politik Bahar’ın kazanımlarından biri de Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu DİSK’in kurulmasıydı. 1967’de kurulan DİSK hızla gelişiyordu.
Onun önlemi de yasa değişikliğiyle alınacaktı. 1970’de DİSK’i fiilen kapatacak
olan yasa değişikliği teklifi Meclis’e geldiği gün işçiler de sokağa fırladılar.

Tarihi 15-16 Haziran Olayları olarak geçen büyük işçi eyleminin tam ortasında
yine DEV-Genç’liler gençler vardı.

Tarihe 12 Mart Muhtırası olarak geçen 1971 askeri darbesi Politik Bahar’ın da
sonunu ilan ediyordu. İşbaşındaki Süleyman Demirel Hükümeti anında istifa
ediyordu. Muhalifleri daha sonraki yıllarda “Şapkasını aldı gitti” diyeceklerdi.
Yeni kurulan Nihat Erim başkanlığındaki kabine “Onarım Hükümeti” adıyla
anılıyordu. Fiilen baskı dönemine girilmişti.

Sıkıyönetim ilanıyla birlikte başlatılan insan avının merkezinde gençler vardı.

Artık ülke “gençlik cehennemi” haline gelecekti. Bir zamanlar kabalalık öğrenci
topluluklarının önünde yürüyen gençlik önderleri, görüldükleri her yerde kurşun
yağmuruna tutuluyorlardı. Silahlı operasyonların hedefinde vurularak yakalanan
gençler vardı.

Askeri cezaevlerine, üniversitelere dönmüştü… Demir parmaklıkların arkasına
yüzlerce öğrenci, öğretim üyesi kapatılmıştı.

Sinan Cemgil ve arkadaşları Nurhak Dağlarında, Mahir Çayan ve arkadaşları
Kızıldere’de katledildiler. Deniz, Yusuf ve Hüseyin ise Ankara’da asıldılar.

Politik Baharı Gençleri yarattıkları barış, demokrasi ve özgürlük idealleriyle
bugün de ülkenin üzerinde onurlu bir bayrak halinde dalgalanıyorlar.

Onları kurşunlayanları, idam edenleri kimse hatırlamıyor…

Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve arkadaşları ise gençlik önderleri olarak
üniversitelerdeki yerlerinde dimdik duruyorlar!



Nazım Alpman



Kaynak
İz Tv