Yapım Tarihi - 2000
Süre - 00:00:00
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Yönetmen - Mithat Bereket
Pusula Arşivi
Merhaba, bu defa pusulamızı son günlerde dünyada ve Türkiye’de, üzerinde en çok
konuşulan; en çok spekülasyon yapılan konuya ayırdık. Bu konunun adı- İnsan
sağlığı
Tıp dünyasında birbiri ardına o kadar çok buluş yapılıyor; teknoloji o kadar
hızlı gelişiyor ki, bu hıza yetişmek neredeyse imkansız. Eskiden doktorlar,
insan vücudundaki organlarla ve bunların nasıl daha iyi çalıştırılabileceğiyle
uğraşırlardı. Oysa şimdi, gelişen teknoloji sayesinde, artık vücudun
derinliklerine inip, genlerle uğraşmaya başladılar. Özellikle insan geni
konusundaki son araştırmalardan sonra artık bilim dünyası bambaşka sorulara
yanıt aramaya başladı- “Acaba, hastalıkları daha anne karnındayken teşhis edip
yok etmek mümkün olabilecek mi? Kanser ya da kalp krizi gibi bir türlü çözüm
bulunamayan, kalıtımsal hastalıkların kökü kazınabilecek mi? Daha da önemlisi,
bu sayede insanoğlu daha uzun ve daha sağlıklı yaşayabilecek mi?” İşte, bu
araştırmamızda sizlerle birlikte bütün bu sorulara yanıt bulmaya çalışacağız.
Şehir gibi hastane
Son dönemlerde, ilgisi olan olmayan herkesi heyecanlandıran bir araştırma var.
Adı- “Genome Projesi”; yani, insan geninin haritasının çıkarılması işi. Bu
sayede kanser gibi amansız hastalıklar; kalp krizi gibi insanı aniden ölüme
götüren dolaşım sistemi bozuklukları önlenebilecek. İnsan beyninin sırları
çözülebilecek. İşte biz de bütün bunları daha iyi araştırabilmek için dünyada bu
konuda benzerlerinin en iyisi olan bir hastane; bir kuruluş aradık. Sonunda ,
hem genetik konusunda hem de kanser, kalp ya da beyin araştırmalarında dünyanın
en gelişmiş Sağlık kuruluşlarından birini bulduk. Buranın adı- Cleveland Clinic…
Cleveland Clinic’e geldiğinizde ilk olarak müthiş bir koşuşturmayla
karşılaşıyorsunuz. Doktorlar, hastalar, hemşireler, hasta yakınları, uzmanlar,
laboratuar teknisyenleri, mühendisler, bilim adamları, hasta bakıcılar, tıp
öğrencileri ve diğer çalışanlar. Burası 35 bin kişinin yaşadığı dev bir hastane;
daha doğrusu bir “Sağlık şehri” görünümünde. Bütün bu koşuşturmanınsa tek bir
amacı var- Hastalara en mükemmel şekilde hizmet verip onları iyileştirmek. Bu
amaç uğruna dünyanın en iyi doktorları, hemşireleri ve araştırmacıları bir arada
ve tek bir vücut halinde çalışıyorlar. İşte, zaten Cleveland Clinic’in
başarısının sırrı da burada. Aslında, bu mükemmel Sağlık kurumunu daha iyi
anlayabilmek için bundan yaklaşık 80 yıl önceye gitmek gerekiyor
Her şey dört doktorla başladı
Cleveland Clinic ilk olarak hizmete girdiğinde tarihler 26 şubat 1921’i
gösteriyordu. Dört Amerikalı doktor, Cleveland’da o güne kadar dünyada eşi
benzeri olmayan bir hastane kuruyorlardı. Amaç, tıbbın farklı alanlarında
uzmanlaşmış doktorları bir araya getirecek yeni bir Sağlık kurumu oluşturmaktı.
Bu yeni kliniğin kurucuları, George Crile, Frank Bunts, Wiliam Lower ve John
Philips adlı doktorlardı. Birinci Dünya Savaşı’nda Fransa’da gönüllü olarak
hizmet etmişler ve o sırada savaşın zorluklarını yenebilmek için güçlerini
birleştirmişlerdi. Orada kurdukları hastanede Avrupa ve Amerika’dan pek çok
doktorla birlikte çalışarak yaralı askerlere daha çabuk ve daha iyi müdahale
edilebildiğini görmüşlerdi.
İşte, oradaki başarının asıl anahtarı olan anlayışı şimdi savaştan hemen sonra,
Cleveland’a taşıyorlardı. O zamanlar hiç kimse, farklı alanlarda çalışan ve
hatta birbirlerinin rakibi olan doktorların biraraya gelip başarılı çalışmalar
yapabileceklerine ihtimal vermiyordu. Ama, özellikle doktor Crile’in yönetim
dehası sayesinde Cleveland Clinic bir anda Amerika’nın en çok konuşulan Sağlık
kurumlarından biri oldu. Kurucuların attığı temel o kadar sağlamdı ki, Clinic
kısa zamanda sadece yeni müşteriler değil aynı zamanda büyük bir prestij ve
uluslararası ün kazandı. Halen Cleveland Clinic’in Yönetim Kurulu Başkanı olan
Doktor Floyd Loop, kliniğin kuruluş amacını şöyle tanımlıyor-
Loop- Farklı uzmanlık alanlarına sahip doktorlar, kendi özel muayenehanelerini
bırakıp, kar amacı gütmeyen bir kurumda, işbirliği içinde bir arada çalışsınlar.
Dünyanın her bir yanından gelen araştırmacılar, klinikçiler, birbirleriyle
yardımlaşarak hastalıklar ve tedavileri konusundaki bilgilerini geliştirsinler.
Böylelikle, kendilerini insanlığa adamış doktorlar, bilim adamları ve hemşireler
güçlerini birleştirip en amansız hastalıklara bile bir çare bulabilsinler. Bütün
bunların sonucunda da hastalara en mükemmel hizmet ve tedavi sunulabilsin. İşte,
yaklaşık 80 yıl önce burayı kuran 4 doktorun amacı buydu. Bu amaca da büyük
ölçüde ulaştılar.
Cleveland Clinic, bu yapısı sayesinde kısa zamanda tıp alanında büyük buluşların
yapıldığı bir yer oldu. Kalp kriziyle yüksek tansiyon arasındaki ilişki ilk kez
burada ortaya çıkarıldı. Hareket eden x-ışınları sayesinde, kalbe ve damarlara
bakma tekniği; yani anjiyo, yine ilk kez burada kullanıldı. İnsandan insana
doğrudan kan nakli de yine ilk olarak Cleveland’da gerçekleşti. İlk suni kalp
burada üretildi. İlk suni böbrek; yani ilk diyaliz makinesi burada denendi.
Radyasyon yardımıyla yapılan kanser tedavisi de yine ilk kez burada uygulandı.
Kurucular, bilgilerini ve tecrübelerini paylaşarak yeni doktorlar yetiştirmeye
de büyük önem verdiler. Farklı alanlarda uzman olan doktorları, genç ve
yetenekli doktorlar yetiştirmeleri konusunda özendirdiler. İşte, bütün bu
prensipler ve anlayış farkı bugün de Cleveland’ı dünyanın önde gelen
kuruluşlarından biri yapıyor.
Mithat Bereket- Herşey tamam da bu kadar farklı uzmanı; hatta birbirlerinin
rakibi durumunda olan profesyonelleri nasıl bir arada, tek bir vücut gibi
çalıştırabiliyorsunuz?
Loop- Evet bu oldukça önemli. İlk açıldığında, Cleveland Clinic’e “Tıbbi
Sovyetler” dendiği bile oldu. Oysa, burayı diğerlerinden ayıran ve gerçekten
büyük yapan da, asıl bu anlayıştı. Buraya gelen doktorlara öyle büyük olanaklar
sağlanıyor ki, gidip tek başlarına çalışmanın hiçbir cazibesi kalmıyor. Burada
hem çok iyi maaş alıyorlar, hem çok sayıda hasta görüp tecrübe kazanıyorlar, hem
de kendi alanlarındaki en iyi doktorlarla konuşup gelişmeleri asıl yerinde
izleyebiliyorlar. Ayrıca, kendilerine sayısız araştırma yapma olanağı da
veriliyor. Clinic olarak sadece araştırmalara yılda 100 milyon dolardan fazla
para ayırıyoruz. Ayrıca, Cleveland Clinic’in bugün 5 milyar dolar değerinde
alet, edevat birikimi bulunuyor. Yani, bir doktorun, buradaki gelişmiş aletlere
ve alt yapıya tek başına çalışarak sahip olabilmesi imkansız. İşte, bu yüzden de
doktorlar, tek başlarına çalışmak yerine buraya gelip bilgilerini ve güçlerini
birleştirmeyi tercih ediyorlar. Biz de böylece asıl amacımıza ulaşıyoruz ve
hastalarımıza en
iyi hizmeti vermiş oluyoruz.
Yılda iki milyon hasta geliyor
Bir çeşit “doktorlar kooperatifi” halinde çalışan Cleveland Clinic, bu sayede
son 10 yıldır Amerika’nın en iyi 10 hastanesi arasındaki yerini hiç kaybetmiyor.
Bu dev kuruluş, 1995’den beri de Amerika’nın en iyi kalp hastanesi olma
özelliğini koruyor. Bu kalitesi sayesinde, Clinic’e 2 milyona yakın hasta
geliyor. Acil durumdaki hastalar içinse çoğu kez hastanenin özel helikopterleri
kullanılıyor. Bütün bunlar, ilk bakışta çok lüks görünebilir. Ancak,
Amerikalıların çoğu, sigortaları sayesinde bu olanaklardan ücretsiz
yararlanabiliyorlar.
Hastanedeki her odada, renkli televizyon ve video var. Hastalar bu
televizyonlarda normal kanallar dışında, Clinic’in özel yayınlarını da
izleyebiliyorlar. Kalp merkezi kanalı, vücudumuzu tanıyalım kanalı, tıp
dünyasından son haberler kanalı gibi, Clinic içinde özel yayın yapan toplam 7
televizyon kanalı bulunuyor. Cleveland Clinic’in Yönetim Kurulu Başkanı Doktor
Floyd Loop, böylesine büyük olanaklara sahip olan Clinic’in işletilmesi için
gerekli olan parayı nereden bulduklarını bakın nasıl anlatıyor-
Loop- Burası büyük bir kurum. Merkez hastanemizde yaklaşık 1000 yatak ve 60
ameliyathane bulunuyor. Buradaki yıllık ciromuz 1.2 milyar dolara ulaşıyor.
Hastane sistemimiz içine aldığımız 10 hastaneyle birlikte, toplam ciromuz
yaklaşık olarak 3 milyar doları buluyor. Burası bir vakıf olduğu için kar
amacımız yok. O yüzden de gelir vergisi ödemiyoruz. Gelirimizi yeni yatırımlara
ve araştırmaya ayırıyoruz. Ayrıca, hastanemize yardım etmek isteyen
hastalarımızın bağışları da var. Lerner Araştırma Merkezi gibi bazı binalarımızı
işte bu bağışlar sayesinde yaptırdık…
Bu dev kuruma adını veren Cleveland şehri de bugün artık Cleveland Clinic
sayesinde tanınıyor. Ve ekonomik olarak da yine hastane sayesinde ayakta
duruyor. Gerçekten de, buradaki klinik olmasaydı, çoğunlukla zencilerin yaşadığı
bu şehri belki de kimseler tanımayacaktı.
Kanser, kalp hastalıkları ya da beyinle ilgili bozukluklar, kısa bir süre
öncesine kadar insanlık için bir türlü tam olarak anlaşılamayan, büyük
sorunlardı. Ancak, son 10 yıldır devam eden bir araştırma sayesinde, artık insan
vücudunun sırları birer birer çözülüyor. Bilimadamları, bugüne kadar yaklaşık
300 milyon dolar harcanan bu iddialı araştırma projesinde artık sona
geldiklerini söylüyorlar. Kısa bir süre içinde, kanserden depresyona;
yaşlanmadan diğer hastalıklara kadar pek çok bozukluk bu sayede erken teşhis
edilip önlenebilecek. Bu araştırmanın adı “genome”; yani, “insan geninin
haritasının ortaya çıkarılması projesi”
Hayatın şifresi “Gen”lerimizde Gizli
Gen haritasının önemini kavrayabilmek için DNA’ların, genlerin ve kromozomların
ne olduğunu da anlamak gerekiyor. Aslında, bunlar her insanda bulunan ve insan
vücudunun çalışmasını düzenleyen kılavuzlar; ya da vücudumuzun nasıl olacağını;
nasıl hücre üreteceğini gösteren kodlanmış emirler. Bu durumu daha iyi
anlatabilmek için bir benzetme yapalım. Hepimizin vücudundaki hücrelerin içinde
23 çift halinde, toplam 46 kromozom bulunuyor. Saçımızın renginden, vücut
yapımıza, cinsiyetimizden, Sağlık problemlerimize kadar her şey, bu
kromozomlarda yazılı olan emirlere göre oluşuyor. 46 bölümlük bir kitap düşünün.
Her bölümünde hayat öykümüz var. İşte, bu hayat kitabının her bölümü bir
kromozomu oluşturuyor. Bu her bir bölümün içindeki sayfalar, paragraflar daha
doğrusu cümleler de, genleri oluşturuyor.
Ufak bir hata her şeyi değiştiriyor!
Her cümlede olduğu gibi, insan genlerinin de bir başlangıcı ve bitişi;
dolayısıyla bir anlamı bulunuyor. İnsan vücudunda yaklaşık 100 bin cümle; yani
gen olduğu tahmin ediliyor. Her bir cümlede, hayatımızın bir döneminde
vücudumuzun ne yapacağı da yazılı. Yani, ne zaman yaşlanacağımız, hangi
kalıtımsal hastalıkları geçireceğimiz, hatta ne zaman ölebileceğimiz bile burada
yazılı. Vücudumuz burada yazılı olan cümlelere göre davranıyor. Tam anlamıyla
“hayatımızın kitabı” yani. İşte, bu cümleleri oluşturan harfler de, DNA’lar
sayesinde biraraya geliyorlar.
DNA’lar sayesinde vücudumuza, hangi hücreleri üretmesi gerektiği konusunda emir
veriyorlar. Şimdi, gen yapımızda bir bozukluk var diyelim. Yani, hayat
kitabımızın bir sayfasındaki bir cümle içindeki bazı kelimeler yanlış dizilmiş
olsun. İşte, yaşımız oraya gelince, yani hayat kitabımızın o sayfasına
vardığımızda, vücudumuz orada yazılı olan bilgileri anlamayacak. O yüzden de
yanlış hücreler üretecek. İşte, kanser gibi, kalp hastalıkları gibi ya da beyin
tümörü gibi bozukluklar hep bu yüzden oluyor.
Genleri çözdük. Peki ne işe yarıyorlar?
Bilimadamları, bu mantıktan yola çıkarak, insan genlerinin normal dizilimini
ortaya çıkarmaya uğraşıyorlar. Bu sayede, bir hastanın hangi geninde bozukluk
olduğu saptanıp ona göre önlem alınabilecek. İşte, Cleveland Clinic’teki
gelişmiş laboratuarlarda biyologlar, şimdi hummalı bir şekilde bu proje üzerinde
çalışıyorlar. Ayrıca, projenin asıl amacı, hangi genin, vücudumuzun neresini
düzenlediğini bulmak. Yani, “hayat kitabı”ndaki “cümlelerin” anlamlarını
çözebilmek. The Human Genome Project yani insan geni projesi, yaklaşık 10 yıldır
devam ediyor. Şu anda, vücudumuzda bulunan 100 bin genin çoğu tanımlandı. Ama,
bunların ne işe yaradığını; yani fonksiyonlarını henüz tam olarak bilmiyoruz.
Örneğin, “a.p.o.e-4” geni diye bir gen var ve bunun vücuttaki yağ ve kolesterol
seviyesini düzenlediğini biliyoruz.
Bu gende oluşacak bir değişim; bir mutasyon yüzünden hasta kalp krizi
geçirebilir ya da Alzheimer hastalığına yakalanabilir. Şimdi bilimin yeni amacı
genlerin tam olarak ne işe yaradıklarını bulmak. Bu sayede, şimdiye kadar
önlenemeyen kanser, kalp krizi ya da şeker hastalığı gibi karmaşık hastalıklarla
genler arasındaki ilişki anlaşılabilecek. Daha çocuk yaştaki bir insanın gen
haritasına bakıp, ilerde hangi hastalıkları geçirme ihtimali olduğunu da
anlayabileceğiz. Böylelikle, hastalıkları en erken safhasında teşhis edip
önleyebileceğiz ki özellikle benim uzmanlık alanıma giren göğüs kanseri, rahim
kanseri ya da kolon kanseri gibi konularda erken teşhisin büyük önemi var.
Ayrıca, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, Parkinson ya da şeker
hastalıklarının da bu yolla önlenmesi mümkün olacak.
Çalışanlar arasında Türk de var
Her insanda 23 kromozomun olduğunu söylemiştik. Normal kromozomların dizilişini
artık hemen hemen herkes biliyor. İşte, genler bunların içindeki küçük noktaları
oluşturuyor. Bu kromozomların içinde DNA’lar ve genlerin nasıl dizildiğine
bakarak hastalığın nerede olduğu görülüyor. Şimdi, kromozomları ayırt edebilmek
için bilimadamları genelde her kromozoma; hatta her gene belli bir suni renk
veriyorlar. Böylelikle, bu renkte olanlar normal görünüyor. Diğer renkte olanlar
da hemen hastalıklı bölümü gösteriyor.
Cleveland Clinic laboratuarlarında çekim yaparken moleküler biyoloji ve genetik
uzmanı bir Türkle de karşılaşıyoruz. Adı- Ayşe Anıl Timur. İstanbul, Boğaziçi
Üniversitesi’nden gelmiş. 1 yıldır burada ve doktora sonrası eğitimine de gen
avcılığıyla devam ediyor-
Anıl- Evet, evet gen avlıyoruz. Sonuçta şu an mesela benim çalıştığım hastalık
yine kardiyovasküler bir hastalık ama geni belli değil. Büyük bir ihtimalle
kalıtsal. Sonuçta bu hastalığa neden olan geni arıyorum ben ve yaklaştık da
diyebilirim.
Kansere karşı “Sanal bıçak”
Cleveland Clinic’te kanser konusunda, dünyada bir benzerine daha rastlanmayan
yeni bir teknoloji geliştirilmiş. Bu aletin adı “cyber-knife” (sanal bıçak). Şu
anda dünyada radyoterapi için kullanılan en gelişmiş aygıt. Kanserli beyin
tümörlerini ya da vücudun diğer yerlerindeki tümörleri çok yüksek seviyedeki
radyasyon yardımıyla öldürüyor.
Dünyada sadece Amerika’da ve Japonya’da bulunan bu robotun değeri, yaklaşık 5
milyon dolar. Cihaz kameralar ve x-ışınları sayesinde hedefine tam olarak
kilitlenebiliyor. Böylelikle de tedavi sırasında hasta hareket etse bile,
kanserli hücrelerin bulunduğu bölümü takip ediyor. Bu sayede, yüksek dozda
radyasyon vücudun sadece kanserli bölümüne uygulanabiliyor. Bu ışınların tedavi
sırasında diğer dokulara zarar vermesi de önlenmiş oluyor.
Kalp konusunda da iddialılar
Cleveland Clinic’in dünya çapında Ünlü olduğu bir diğer alansa kalp
hastalıkları. Burası, dünyanın en iyi kalp hastanesi olarak biliniyor. Bu konuda
dünyanın en tanınmış uzmanları burada birarada çalışıyorlar. Kalp hastalıkları
ve geliştirilen yöntemler konusunda Clinic içinde ün yapan araştırmacılar
arasında, bir de Türk doktor var. Dr. Murat Tuzcu, yaklaşık 8 yıldır burada
çalışıyor. Kalp damarlarındaki sertleşme ve tıkanıklıklar konusunda uzman.
Laboratuarında, yardımcılarıyla geliştirdiği bir sistem sayesinde, ana
damarların içine minik bir ultrason cihazı sokarak, damardaki tıkanıkları teşhis
edebiliyor. Kalp damarlarındaki sertleşmelerin erken teşhisi, kalp krizi riskini
azaltarak pek çok hayat kurtarabiliyor.
Cleveland Clinic’de, özellikle kalp krizi geçiren hastalarda kullanılacak; r.
Yapılan deneylerde domuz kalbinin üzerinden alınan zardan yapılmış bir kapakçık
kullanılıyor. Yapay insan kalbine takılan bu kapakçıklar laboratuar ortamında
gerçeğe yakın şartlarda deneniyor. Burada bilgisayarlar yardımıyla yapılan
ölçümler sayesinde suni kapakçıkların başarısı da izlenebiliyor. Tabii amaç yine
aynı- “ Bu suni kapakçıkları daha da geliştirip yeni hayatlar kurtarmak”
Burada dünyanın önde gelen kalp cerrahlarından biri olan Dr. Delos Cosgrove, bir
hastaya, bu kez bir başka insandan alınmış kalp kapakçığı takıyor. Yeni
kapakçığın içinde bulunduğu damar kalbe dikilip, eski kapakçık çıkarılıyor.
Doktorun yardımcıları da bu konuda son derece uzmanlaşmış kişiler. Burada
bulunanlar arasında ameliyatı izlemeye gelmiş konuk cerrahlar da var. Ameliyatın
sonunda, kalpten herhangi bir kan sızıntısı olup olmadığı da gelişmiş aletler
yardımıyla kontrol ediliyor. Dr. Cosgrove, gün içinde bunun gibi en az 3
ameliyat yaptıklarını anlatıyor. Doktorun ifadesine göre hastalar ameliyattan
4-5 gün sonra evlerine gidebiliyor.
Parkinson’a tedavi geliştiriyorlar
Cleveland Clinic’te, insan beyni konusunda da önemli araştırmalar yapılıyor. Bu
araştırmaların amacı, beynimizdeki merkezlerin tam olarak ne işe yaradığını;
hangi fonksiyonları yerine getirdiğini keşfedebilmek. Bu konuda, burada önemli
gelişmeler de sağlanmış durumda. Özellikle, Cleveland’de beyin üzerine yaptığı
çalışmalarıyla tanınan İran asıllı genç bir doktor olan Ali Rezai, felç ya da
Parkinson hastalığı nedeniyle ellerde ya da kollarda meydana gelen kullanım
bozukluklarını veya titremeleri tedavi etmek için yeni bir yöntem geliştirmiş.
Rezai- Bu buluşumuz yepyeni bir teknolojiye dayanıyor. Amacımız, Parkinson
hastalığına yakalanan ya da felç geçiren hastalarda meydana gelen hareket
bozukluklarını ve ellerde, kollarda oluşan titremeleri iyileştirmek.
Araştırmalarımızda bu tip bozuklukları olan hastaların beyinlerinin bir
bölümünde karmaşık bir enerji oluştuğunu saptadık. Yani, bu hastalarda beynin
belirli bir bölümünde bir çeşit kısa devre oluyordu. Titremelere ya da kullanım
bozukluklarına yol açan da, işte bu kısa devre durumuydu.
Beynin bu kısmı yeterince iyi çalışmadığı için bu bozukluklar oluşuyordu. Biz de
bunu gidermek için kılcal bir kablo içinden geçirilmiş elektroları, beynin o
bölümüne yerleştiriyoruz. Bunun ucunda da enerji üreten bir pil bulunuyor.
İçinde elektronik devreler bulunan bu pili basit bir ameliyatla, hastanın göğüs
kemiğinin üstüne, derinin içine yerleştiriyoruz. Bu pil, üzerine konan özel bir
mıknatısla hareket geçiyor ve beynin o bölümüne elektrik enerjisi veriyor.
Böylece, oradaki kısa devre durumunu giderip, beynin o bölümünün normal
çalışmasını sağlıyor. Bunun sonucunda da hastalardaki titremeler anında duruyor.
Mithat Bereket- Peki, bütün bunlar kaça mal oluyor? Daha da önemlisi, gün gelip
beynin belli bölümlerine böyle enerji vererek daha çok hastalık ve davranış
bozuklukları tedavi edebilecek mi?
Rezai- Her şeyden önce bütün bunlar için hasta 9000 dolar ödüyor. Bu bir
arabanın fiyatından bile ucuz ve bu sayede insanların hayatları değişiyor.
Üstelik, bunu da hastalarımızın Sağlık sigortaları karşılıyor. Ayrıca, bu tip
bozuklukları önlemek için daha önceden beynin o bölümünü yakarak yok ederdik.
Buradaysa hiçbir şeyi yok etmiyoruz; aksine yeniden düzenliyoruz. Evet, bu
teknikle ilerde sigara, alkol yada uyuşturucu madde bağımlılarını da
iyileştirebileceğimizi düşünüyoruz. Ama, bunun için her şeyden önce bu
bağımlılıkların ve saplantıların beynin hangi bölümünden kontrol edildiğini
saptamamız gerekiyor ki, bilim ve teknoloji bu hızla giderse önümüzdeki 10 yıl
içinde bunu da yapabileceğimizi sanıyorum.
Stüdyo gibi ameliyathane
Tıp teknolojisindeki son gelişmeler en çok da genel cerrahların işine yaradı. Bu
alandaki en yeni buluşsa, ameliyathanelerin artık kamerayla tanışması oldu.
Bunlar minik; çok küçük kameralar; vücudun içine sokulabiliyorlar ve bu sayede
vücutta büyük delikler açılmadan; büyük yarıklar açılmadan sadece birkaç ufak
delikle, kamera sokuluyor ve diğer deliklerden de çeşitli özel bıçaklar
sokularak ameliyatlar adeta vücudun içinde yapılmaya başlanıyor. Tabii bu minik
kameraların tıp alanına girmesiyle birlikte her ameliyathanenin yanında, sanki
büyük televizyon istasyonlarının rejisi gibi, reji odaları kurulmaya başlandı.
Dünyada ilk kez Cleveland’da kullanılan bu tekniğin dünyada en tanınmış
uygulayıcılarından biri olan Doktor Jeffrey Ponsky, pek yakında bu kameralar
sayesinde internetten bile ameliyat yapabileceğini söylüyor-
Ponsky- Bir borunun içine yerleştirilen minik kamera hem görüntüyü büyütüyor hem
de geniş açıdan gösteriyor. Gelişen teknoloji, bu küçük kameralar ve burada
geliştirdiğimiz aletler sayesinde vücuda açtığımız çok küçük deliklerden, büyük
organlar üzerinde ameliyat yapabiliyoruz. Örneğin, bir hastanın safra kesesini,
küçücük bir delikten çıkarabiliyoruz. Bunun için önce safra kesesini vücudun
içinde kesip ayırıyoruz.
Sonra küçük delikten içeri soktuğumuz plastik torbanın içine yerleştiriyoruz ve
orada bunu parçalayarak delikten çıkarıyoruz. Böylece, gerekli olan ameliyatı
hem en iyi şekilde; hem de hastaya en az zararı vererek yapmış oluyoruz. Ayrıca,
bu teknoloji sayesinde bir ameliyata pekçok doktor aynı anda katılabiliyor. Bu
kameralar yardımıyla çok yakında, ben burada otururken dünyanın öbür ucunda;
örneğin Türkiye’deki bir doktor arkadaşımın yaptığı bir ameliyatı canlı olarak
izleyip ona yardım edebileceğim.
Darısı bizim başımıza
Bir yanda büyük bir hızla gelişen teknoloji öbür tarafta buna yetişmeye çalışan
bilim adamları. Cleveland Clinic’te çalışan ve dünyanın sayılı kan kanseri
uzmanlarından Mısırlı doktor Muhammed Hüseyin, teknolojideki gelişmelerin eldeki
bilgilerin çok önüne geçtiğini söylüyor-
Hüseyin- Son dönemde bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler tıbba da yansıdı ve
eskiden çok daha uzun zamanda yapılan deneyler, şimdi kısa zamanda yapılır oldu.
Bu iş o kadar hızlandı ki, şu anda ilerleyen teknoloji sayesinde elde ettiğimiz
yeni bulguları açıklayacak; bunları değerlendirecek bilgiye ve birikime henüz
sahip değiliz. Örneğin benim uzmanlığım, “mayloma” denen bir çeşit kemik iliği
kanseri. Elimizdeki teknoloji bize hastalarımızın genlerindeki bozuklukların
neler olduğunu gösteriyor. Ama, bunun nasıl oluştuğunu ve neye yol açtığını hala
tam olarak anlayamıyoruz.
Araştırmalar, deneyler, uygulamalar, ameliyatlar ve tedaviler... Bütün bu
çabaların tek bir amacı var- İnsanlığın başına yüzyıllardır bela olan
hastalıkların kökünü kazıyarak insanoğlunun daha sağlıklı bir hayata kavuşmasını
sağlamak. İşte, bu noktada bilginin ve tecrübenin paylaşımı üzerine kurulmuş
olan Cleveland Clinic, uluslararası tıp otoritelerinin hepsinden tam puan
alıyor.
Tıp dünyasındaki araştırmalar ve birbiri ardına yapılan buluşlar... Bütün
bunlara bakıp, burada insana verilen değeri görünce “İnşallah gün gelir,
Türkiye’deki Sağlık hizmetleri de böyle İleri düzeye ulaşır” demekten kendinizi
alamıyorsunuz. İnşallah gün gelir, Türkiye’deki her hastane buradaki gibi olur
ve Türk halkı gelecekte, çok daha iyi Sağlık hizmetlerinden yararlanır.