Yıllar önce, üniversitedeydik Jean-Charles Tacchella'nın Travelling Avant (Öne Kaydırma) diye bir filmini seyretmiştik. Görüntü'yü çıkarttığımız arkadaşlarımız ile birlikteydik. Film bizi düşünsel olarak etkilememiş; ama birçok açıdan heyecanlandırmış, duygulandırmış ve biraz da hüzünlendirmişti. Film, 1948 yılında Paris'te bir araya gelen bir grup genç insanın sinema yapmak, sinema kulübü kurmak için giriştikleri çabaları, aralarındaki ilişkileri anlatıyordu. Bu gençler için sinema hayatın merkezi, belki de ta kendisiydi; ama "hayatta sinemadan başka şeyler de olduğu"nu hatırlatanlar da sürekli filmdeydi. Ne olursa olsun Tacchella, filmin sonunda yeniden hayat ve sinemayı özdeşleştiriyordu.
Bu filmin bizi heyecanlandırması ve duygulandırması bizim de o dönem üniversitenin sinema kulübünde çalışmamız, filmler göstermemiz, dergi çıkarmaya başlamamız ve kafamızın içinde film öykülerinin dolaşmasındandı. Yeni gelen üyelere bu filmi mutlaka seyrettirme kararı almış ve bu heyecanımızı paylaşmalarını istemiştik. Sanırım bizi her şeyden çok heyecanlandıran bu sinema tutkusuydu. Sanki okul (bazen yaşam) bir yan iş olarak sürüyordu; varsa yoksa sinema...
Yıllar sonra, bu tutkunun başkalarında alabildiği boyutları görmüş, anlamış ve saygı duymuştuk.
"Genç Sinema toplu bir hareketti. İnsanlar bir araya geldi. Sayı artınca, istenildi ki beraberce bir şeyler çekilsin. Zaten o dönemler gündemi işgal eden önemli olaylar vardı, öğrenci hareketleri falan...
"Bunları filme çekmek istedik. Tabi bu iş çok zor oluyordu. Hiçbirimizin teknik bilgisi yoktu. Kitaplar okuyorduk ve nasıl film yapılacağını, işin banyosunu falan öğrenmeye çalışıyorduk.
"Bir de buna parasızlığı ve malzeme sıkıntısını ekleyin. Film alamıyorduk. Biz de parasız edinmenin yollarını arıyorduk.
"Örneğin, Ankara'da büyük bir yürüyüşü çekerken filmimiz bitti. Yürüyüş devam ediyor, belki büyük olaylar olacak. O zamanlar polisler de yürüyüşü çekiyorlardı. Polis arabasının içinde kutu kutu filmler olduğunu gördük. Hemen örgütlendik ve polis arabasının içindeki filmleri ele geçirdik. O sevinci unutamam, ganimet bulmuş gibi olduk."
Bu sözler, 1968'lerde ortaya çıkan ve örgütlenen, kısa filmler çeken, sinema dergisi çıkaran "genç sinema"cılarla yıllar sonra yaptığımız söyleşiden alınma. Onların sahip oldukları sinema tutkusunu anlatacak kelimeler kuru kalacaktır; fakat onlarla yaptığımız söyleşi belleklerimizde hâlâ canlılığını koruyor. Bu ülkede sinema yapmak için gerçek bir tutkuya gereksinim var, bunu gördük.
Genç Sinema, "devrimci, halka dönük ve bağımsız bir sinemanın" yaratılması için yola çıktı. Fakat bir akım olamadı, bir hareket anlamına geldi. Çekilen kısa filmler belgesel ağırlıklıydı; mitinglerden görüntüler, çatışmalar, önemli olaylar, "genç sinema"cıların pelikülüne yansıdı. Türkiye sinema tarihinde, kısa ve belgesel film alanında ilk toplu çıkış oldu. Ayrıca, örgütlülüğe yaptıkları vurgu sonucunda 16 sayı sürecek Genç Sinema dergisinin yayınını da gerçekleştirdiler. Kimler vardı bu harekette? Altan Yalçın, Mustafa Irgat, Ahmet Soner, Artun Yeres, Engin Ayça, Erden Kıral, Muzaffer Hiçdurmaz, Muammer Özer, Emine Sevgi Özdamar, Mutlu Parkan, İbrahim Bergman, Tanju Akerson, Faruk Atasoy, Üstün Barışta, Yorgo Boz, Jak Şolom, Yakup Borakas, Sami Altundağ, Ertuğ Koruyan, Tanju Kurtarel, Ümit Aşçı, Nurten Karaçığı, Gaye Petek, Enis Rıza, Veysel Atayman, Altan Yalçın.
Genç Sinema, sinema ve politika ilişkileri, devrimci sinema, ticari sinemaya karşı net bir duruş, kesin bir anti-kapitalist karakter ile kendisini dışa vurmuştu. Yaptıkları eylemler, çektikleri filmler, bildirileri hep bu karakteri taşır. Bu açıdan da, Türkiye sinema tarihinde devrimci sinema tartışmalarında bir başlangıç noktasıdır, tüm naifliğine ve teorik donanımsızlığına rağmen.
Ne yazık ki, bugünkü genç kuşaklar için geçmişte kalan ve unutulan bir hareket... Filmler ise çoğunlukla kaybolmuş ya da o dönemi anlatan belgesellerde kimi görüntüleri kullanılarak "anonimleştirilmiş" durumda. Filmleri yok, ama onların sahip oldukları sinema tutkusu hâlâ canlı bir şekilde yaşıyor. Belki de en çok bunu genç kuşaklara hissettirmek ve aktarmak gerekiyor.
Genç Sinema'cılar ile bitiriyorum:
[Enis Rıza] "Ahmet [Soner] ile ben bir Anadolu turnesine çıktık. Jeneratör, oynatıcı ve filmler. Tüm bunları yapabilmek için Hacettepe'de 90 kişi kan sattı ve biz bu parayla yemek programı yaptık. Sabahları çorba, onun dışında da 150 gram sarı leblebi ve kuru üzüm. Turnenin dönüşünde Adana'da kaldık. Geri dönmek için elimizde para yok, karnımız aç. Eski tüfek bir karı-koca bize acıdı ve üç gün evlerinde ağırladılar; otobüs biletlerimizi alıp İstanbul'a gönderdiler. Bu koşullarda çalışıyorduk."