Film Festivalleri Telif Ödemeli

Deniz Özden 1990 yılında İstanbul’da doğdu. 17 yaşında ilk kısa filmini Almanya Kültür Bakanlığı destekli ‘Get Your Own Picture’ adlı Avrupa Gençlik Değişim programı adı altında gerçekleştirdi. ‘Bir Maç Günlüğü’ adlı kısa filmiyle ulusal ve uluslararası film festivallerinden farklı dalda 14 ödül kazandı. Birçok televizyon programında ve dizilerde yönetmen asistanlığı, kameramanlık, kurgu operatörlüğü gibi çeşitli iş alanlarında çalıştı.

*Öncelikle merak ettiğim konu, henüz çok gençsiniz filmografiniz, çalıştığınız işler bunun yanında eğitim hayatı… Bu süreci başarılı bir şekilde nasıl yönetiyorsunuz, bu koşuşturmacaya nasıl zaman ve imkan buluyorsunuz?

Bu sürecimi başarılı olarak yönettiğimi düşündüğünüz için teşekkür ederim. Hayatta neyle uğraşıyorsam uğraştığım işi iyi yapmaya çalışıyorum. Boş vakit geçirmeyi pek sevmiyorum. Benim işim film yapmak film üretmek, bunu da en iyi nasıl yapmam gerekiyorsa bununla ilgileniyorum başka bir şeyle ilgilenmiyorum.

*Dahil olduğunuz büyük projeleri bir kenara bırakıp sadece kişisel projelerinize baktığımda belgesel ve kurmaca alanında işlere imza atmışsınız. Bir sonraki yapacağınız filmin belgesel ya da kurmaca olması noktasında kararınızı etkileyen faktörler neler?

‘’Ali değil Ari Komutanım’’ adlı belgesel filmimde benim dinlediğim hikayeler çok üzücü ve çok şaşırtıcı hikayelerdi. Öyle bir çizgideydi ki, bunun kurmaca filmini yapsaydım birçok insan yaşananları abarttığımı düşünecekti, bunun gibi eleştirilere maruz kalmamak adına gerçeği bunu tecrübe edenler üzerinden belgesel sinema yaparak anlatmaya çalıştım ve etkili de oldu. Bir çok vicdan sahibi insana bir şeyleri gösterebildim. Kısacası konunun hassasiyeti filmin tür seçiminde etkili oldu. Anlatmak istediğim konuyu en etkili nasıl aktarmak gerekiyorsa o tür üzerine yoğunlaşıyorum.

*Kurmaca filmlerin arasında tekniği açısından dikkatimi çeken “Bir Maç Günlüğü” oldu. Filmin yapım hikayesini anlatabilir misiniz?

Çekim öncesinde her zamanki gibi bütçe sorunu ve ekip sorunu yaşıyordum. İlk başta tek başıma bunlarla baş etmeye çalışıyordum sonra hikayemi insanlarla paylaşmaya başlayınca birçok insanı bir anda yanımda buldum. Eflatun film çalışanları da projeme destek oldu, filmimiz için birçok insan gönüllü olarak destek verdi. Filme iyi hazırlandık ve çekim sırasında önceden yapılan hazırlıklar sayesinde başarılı bir sonuca vardık. Çekimde tüm ekip arkadaşlarım birbirine yardımcı oldu, sinema kollektif bir çalışma isteyen bir sanattır. Çok güzel bir ekip enerjisi yakaladık ve bu enerji filmin enerjisini de etkiledi. Tek plan olduğu için bir çok kez prova aldık. Sonrasında en iyi planlar hangisiyse onun üzerine düşünerek iyi olan planı seçtik ve sonunda filmimiz ortaya çıktı.

*Türkiye’de kısa filmin yerini nasıl buluyorsunuz?

Türkiye’de kısa film uzun metraja geçiş olarak görülüyor ve seyircilerin yönetmenlere yaklaşımı da biraz bu yönde. Dürüst olmak gerekirse çok fazla ilgi yok kısa filmlere. Belirli bir takipçisi var kısa filmlerin. Eğer festivali düzenleyen ekip sinema salonuna ünlü getiriyorsa o zaman kısa filmlere ilgi oluyor. Ama bunun dışında kısa filmleri takip eden insanlar genelde film üreten insanlar oluyor. Yapımcı bulmak biraz şans istiyor ama bir yapımcının iyi bir yönetmen bulması da ayrıca şans isteyen bir durum. Kısa filmleri destekleyen yapımcılar, sektör çalışanları oluyor. Ama bu insanlara ulaşmak için şanslı olmanız gerekiyor.

*Sizce kısa film ve belgesel yönetmenlerinin maddi kaynak bulma sorunu nasıl aşılabilir?

Türkiye’de eğitim seviyesi düşük olduğu için seyircilerin de çoğu eğitimsiz ya da sinema kültüründen çok uzak insanlar. Çoğunluk böyle olunca çoğunluğa hitap edecek projeler geliştirmeniz gerekiyor. Yapımcılar yatırım yaptıkları için toplumda kabul görecek işleri finanse etmek istiyorlar. Kısa filmin de ticari getirisi olmadığından dolayı kısa filmin gelişimi yönünde bir şey yapmıyorlar. Kısa filmin gelişimi için festivaller, kültür dernekleri, filmi gösteren sanat merkezleri ve filmlerimize telif ödemeleri gerek. Bu telifler kısa filmcilere destek oluyor, bunu insanların anlamaları gerekiyor.

*Türkiye’de ve yurt dışında film festivallerine finalist olarak katılmış ve bir çok ödülle dönmüş bir yönetmen gözüyle, film festivalleri hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim?

Türkiye’deki film festivallerini genel olarak iyi niyetli olarak görüyorum. Onlar da bir çok fedakarlıkla festivalleri düzenliyorlar. Ama birçoğu özellikle para ödülü veren festivallerin yanlış yaptığını düşünüyorum. Türkiye’de bir ya da iki festival telif ücreti ödüyor, onların dışında hiçbir festival gösterime aldıkları filmin telif ücretini ödemiyor, bence festivaller kısa filmcileri destekleme adına festival programına aldıkları tüm filmlerin yapımcılarına telif ödemeli. Eğer festival 3 filme para ödülü veriyorsa bir formülünü bulup bir ödül parasını tüm filmlere telif ücreti olarak ödemeli. Böylelikle kısa film yapan yönetmenler bir sonraki projelerini bu yöntemle finanse etmiş olabilirler…

*Kurmaca filmlerin yanında belgesel filmler de yönettiniz. Kurmacaya hakim olan bir yönetmen olmanız belgesel filmlerini etkiliyor mu? Başka bir ifadeyle belgesel film sizce nasıl olmalı, belirli sınırlarınız var mı yoksa projeye göre değişiyor mu?

Mutlaka etkiliyordur, ama ben gerçekçi sinemayı sevdiğim için belgeselin kendine has bir işleyişi ve ruhu var.

*Şuan üzerinde çalıştığınız ya da yakın gelecekteki projelerinden bahsedebilir misiniz?

Son zamanlarda mayıs ayında çekimlerini gerçekleştireceğim ‘’Cemile’nin Takıntısı’’ adında kısa film projesi üzerinde çalışıyorum. Projede epey yol aldık. Toplum fikrinin ne kadar güçlü olduğunu anlatan bir hikaye olacak.


SİNEMA TERSPEKTİF
7 ŞUBAT 2016
Sayı 13, ŞENOL ÇÖM
senolcom@yahoo.com