Yapım Tarihi - 2006
Süre - 00:15:00
Format - Kurmaca, Siyah Beyaz, Diyalogsuz
Yönetmen - Arin İnan Arslan
Senaryo - Arin İnan Arslan
Yapım Yönetmeni - Ruken Sansür
Görüntü Yönetmeni - Mehtap Bayer
Kurgu - Arin İnan Arslan
Ses - Arin İnan Arslan
Müzik - Mehmet Atlı
Asistanlar - Mediha İzgi, Sinan Yalvaç
Oyuncular
Zeliha Işık .... Nene
Mediha İzgi.... Anne
Hamza Seven .... Çocuk
Şevin Seven .... Kardeş
Yalnızca bir ağacı bulunan taşlık araziye sahip köyde, çocukların oyun alanları
sadece bu ağacın gölgesidir. Ağaca salıncak kurmuş, gölgesinde de çamurdan
oyuncaklar yapan çocuklardan birisi, annesi tarafından eline ekmek çıkını
verilerek köyün dışında bir yerlere gönderilir. Ve orada kötü bir rüya görür...
11. Tahran Short Film Festival, Best Asia Short Film Award. 2006
47. Brno Sixteen Kurmaca Filmler Festivali, Bağımsız Profesyonel
Dal, Onur Ödülü. 2006
4. Londra Kürt Film Festivali, Seyirci En İyi Kısa Film Ödülü. 2006
3. Sony Pictures Home Entertainment Ulusal Kısa Film Yarışması, En İyi Film
Ödülü. 2006
3. Hisar Kısa Film Seçkisi. 2007
12. Avrupa Gezici Filmler Festivali, Video Odası, Gösterim Seçkisi. 2006
Onat Kutlar Film Festivali, Gösterim Seçkisi. 2011
Shadow And Wind
Format - MiniDv
Language - Kurdish
Duration - 15’
Director - Arin İnan Arslan
Script - Arin İnan Arslan
Director of Production - Ruken SANSÜR
Director of Photographer - Mehtap Bayer
Editing - Arin İnan Arslan
Sound - Arin İnan Arslan
Music - Mehmet Atlı
Assistans - Mediha İZGİ, Sinan Yalvaç
Cast
Zeliha Işık .... Old Woman
Mediha İzgi .... Mother
Hamza Seven .... Children
Şevin Seven .... Sister
In the village which has a stony land with just one tree on; the kids only
playground is the shadow of the tree. One of the children had built a swing on
the tree and making toys from mud under the shadow of the tree. He is sent by
his mother to some place outside the village given a pack of bread in his hand.
And he sees a bad dream over there....
The winner of the 2006 Sony Pictures Home Entertainment Short Film Competition.
In a barren, stony village, the children play and make mud toys in the shadow of
the only tree. The boy who has built a swing on the tree is sent on an errand by
his mother. Outside the village he has a bad dream...
Kaynak
Arin İnan Arslan
Londra Kürt Filmleri Festivali, Web Sitesi
Gölge ve Rüzgar (Si u Ba)
Hayal mi gerçektir, gerçek mi hayaldir?
Rüyalar insan yaşamını bir parçası, bazen günlerce düşünürüz gördüğümüz rüyaları
anlamak ve yorumlamak için. Hatta ese-dosta hemen anlatırız gördüklerimizi,
bazen öyle anlar vardır ki, yaşamın rutini insani o kadar sarmalar ki, gerçek mi
rüya, rüya mi gerçek bilemeyiz…
İlk kısa filmi ‘Kirinti’yla dikkatleri çeken Arın İnan Arslan ikinci kısa
metrajlı filmi Si u Ba (15 dakikalık, siyah-beyaz) da bir çocuğun gördüğü rüya
etrafında filmini kurguluyor. Kurak, taşlık bir arazide kurulu ve nerde olduğu
da çok belli olmayan bir Kürt köyü, işsiz birkaç yaşlı kadın, bir anne ve
çocuklar var sadece köyde ve bir de ağaç. Hayvan sesleri, nehir şırıltıları ile
bize doğal yaşamı hatırlatan film başroldeki masum ve sevecen görünüşlü küçük
erkek çocuğu merkezine alıyor. Günün büyük bir bölümünü çamurdan heykelcikler ve
oyuncaklar yaparak geçiren köy çocukları köydeki tek ağacın altında salıncakta
sallanıyorlar. Çocuk cıvıltılarında yaşamı hissediyor insan.
Sonra küçük çocuğun elleri karaya bulanır, karalanmış elleriyle ağaca dokunur,
ve belki de bu karalık sonrası bir rüya görür. Her tarafa yayılmış beyaz el
izleri…
Su da Yüzen el izinde de bir karalık vardır. Suda Yüzen bu el izleri bana İranlı
yönetmen Muhsin Makmalbaf’in ‘Gabbeh’ filminde suda Yüzen halıyı hatırlattı.
Akıp giden çok şey var bu hayatta, en basta da hayatimizin kendisi.
Köyde ansızın beliren botlu ayaklar çamurdan heykelcikleri/oyuncakları ezerler,
salıncakları bozarlar. Kabustan uyanan küçük çocuk ise hemen dışarı fırlar ve
çamurdan heykelciklerine koşar. Ve o sırada peşinden giden yaşlı nenesi bembeyaz
sütü toprağa döker…
Si u Ba birçok çağrışımı olan derinlikli bir film, neo-realism, sürrealist
karışımı çok güzel bir film. Düş ve gerçeğin içice geçtiği, her karesi harika
bir fotoğraf olabilecek bir yapım. Hollywood tarzı popüler konulu filmlere
alışmış izleyicileri bu film pek sarmayabilir ama Si u Ba üzerinde düşünülmesi
gereken bir yudum su tadında mütevazı bir film. Geniş, dar açıdan çekimler,
mekanın gizemliliği, doğal sesler, doğa görüntüleri, rüzgarda dalgalan
çamaşırlardan gökte beliren aya yapılan geçişler hepsi etkileyici. Si u Ba bir
bakıma izole edilmiş yaşamların, unutulmuş insanların, çocuk dünyaların
yansıması. Özellikle anne rolündeki kadının evin içinde loş ışıkta pencereye
bakarken ki görüntüsü harika. Yönetmen kesinlikle ışık, kamera ve çerçevelemenin
gücünü biliyor.
“Bu dünyanın sonu mu” bilemiyorum ama Si u Ba çağdaş bir masal tadında güzel,
derin ve etkileyici bir film. “Rüya” görmek istiyorsanız veya “rüyalara
inanıyorsanız” bu film size hitap edebilir. Çocuğun çamurdan yaptığı
heykelciklerin anlamı ne olabilir? Çamurdan heykelcikleri ezen postallar “hayal”
mi? Ya koca bir çınar gibi devrilen genç Kürt yasamlar? Müziğe gelince çok
etkileyici ve eski Türk filmlerini hatırlatan bir ezgi. Keşke hiç bitmese diyor
insan filmi izlerken, bitmese de uykuya dalsam sonra rüyalara, yaşamın
ağırlığından kaçıp rüyalara sığınsam. Ama bu kurtuluş mu? İzmir’de yaşamakta
olan Si u Ba filminin genç yönetmeni Arin İnan Arslan’la kurdishcinema.org filmi
ve sinema tarzı üzerine bir röportaj gerçekleştirdi.
KC-Si u Ba ve Kırıntı filmlerinde tam olarak anlatmak istediğin nedir?
Konularını seçerken önceliklerin veya tercihlerin neler?
Öncelikle sunun altını çizmek gerek sanırım; konunun, sinemanın sahip olduğu bir
çok kanaldan soyutlanarak sadece kelimelere dökülmesi, bir anlamda filmi
yaparken ki döngüsellikte basa dönerek senaryo aşamasına gelinmesidir. Bu da bir
yönetmen için intihardır. Anlatmak istediklerimi anlatmak icin zaten sinema
yapıyorum. Burada asil değişken izleyicidir. İzleyicimi önemsiyorum, o benim
için seyirci değil izleyicidir
Kanaatimce konularımızı biz seçmeyiz. Doğduğumuz andan, yaratımın elinizden
çıktığı ana kadar yaşadıklarımız bu noktada belirleyici bir rol oynuyor. Bu film
hayatta yansıma olarak kalmış şeylerden söz ediyor. Çünkü, her şeyin yansıması
kendisinden daha “güzel” artik.
Her iki filminde de medayaya televizyon, radyo vs. bir vurgu var. Medyanın
hayatımızdaki yerinine bir eleştiri mi?
Elbette ki medyanin elestirilecek ve üzerine söz söylenmesi gereken bir çok yönü
var. Ancak ben filmlerimde medya elestirisi yapmaktan ziyade medyayi kendi
amaclarim dogrultusunda kullaniyorum. Bunun bir anlamda bana cekim yaptigim
mekandan cikma ve konumu evrensel bir temaya ulastirma sansi tanidigini
düsünüyorum.
Kirinti renkliydi Si u Ba neden siyah beyaz? Siyah-beyazin etkisi farkli mi
sence?
Kirinti renkliydi cunku, bir cocugun düs dünyasinin renkleri hakkinde birseyler
söylemek istiyordu. Siyah beyaz ise herseyden once, konunun ciddiyetini ve
sadeligi ortaya cikaran bir unsur. Filmi izleyen kisiye eger “evet bu film siyah
beyaz olmak zorundaydi” dedirtmiyorsa zaten amacina ulasamamis demektir. Cünkü
benim icin siyah beyaz tercihi, bu filmin olmazsa olmaziydi.
Kirinti filminde ic mekan, bir odanin icinde, Si u Ba da ise daha cok dis-dogal
mekanlarda geciyor. Karekterlerin sectigin mekanlarla özel bir iliskisi var mi?
Bu benim ikinci filmim. Birseyler söylemek için henüz çok erken olduguna
inaniyorum. Ancak su kadarını biliyorum ki, benim için bir filmi oluşturacak
öğelerden en önemlisi mekan. Öykünüzü düşlerken yada yazarken bir mekan
kurarsınız ister istemez. Çekime yaklastikca da cikip o mekanin nerede olduğunu
bulmaya gidersiniz. En azından bizim gibi bagimsiz sinema yapanlar mekani aramak
zorundadırlar. Mekanı bulduğunuzda ise şöyle dersiniz -” iste bu benim aradığım
mekan, benim öyküm ancak burada bütün hatlarıyla ortaya çıkabilir”. Sanırım en
büyük uğraşım mekanı aramak ve bulmak oluyor.
Karekterlerimi belirledigim mekanin yerlesik insanlarindan sectigim icin onlar
her haliyle o topragin, tasin, suyun biçimini ve özünü icinde tasiyan insanlar
oluyorlar.
Si u Ba’da dogal sesleri kullanmissin bu bir bakima neo-realist denilen sinema
tarzinin bir özelligi. Senin kendine sectigin bir film tarzi, akim var mi?
Yesim Ustaoglu bir röportajinda kendinden cekirdek oldugunu söylüyordu. Ama o
yillardir bu isin icinde emek vermis ve nitelikli yaratimlara imza atmis bir
öncümüz. Ben ise henuz iki kisa filmi olan bir kisa film yönetmeniyim. Yaptigim
iki filmde de anlatim kaliplari ve olaya sinematografik yaklasimlar cok farkli.
Söyleyeceklerimi nasil daha iyi ifade edebilirim, bunun arayisindayim.
Tarkovski’nin yaptigi sinemayi anlatim olarak cok seviyorum. Bahman Ghobadi...
Turkiye’de Zeki Demirkubuz, Yesim Ustaoglu, Nuri Bilge Ceylan, bütün filmlerini
izlememis olsamda sadece “Korkuyorum Anne” ile Reha Erdem’i begeniyor ve takip
ediyorum. Hepsinden öte bir de Yilmaz Güney’imiz var
Si u Ba bir noktada hayal ve gercek arasinda kaliyor. Film basladigi yerde yani
son karelerde bitiyor. Bir dereceye kadar gerceküstü yönleri de var filminin.
Öyle mi ne dersin?
Filmin 3/2 lik kismi kati bir belgeselci bakisi ile temellendirismis durumda.
Geriye kalanin ne olduguna ise ancak izleyiciler karar verebilirler. Bana
sorarsaniz, hayal diye tabir ettiginiz kismin gercekligi, gercek diye
görduklerimizden daha kati ve acimasizdir.
Çocuk karekterler her iki filminde de onemli rollerde. Cocuklari ki dogal olarak
amotor oyunculari kullanmak Iran sinemasinda da gorulen bir ozellik. Yine neo-realist
(yeni gercekci) sinema akiminin da bir özelligi bu.
Çocuklari bilinci olarak secmeye baslamadim. Ancak cocuk olmak, hayatin bir cok
yuzuyle agir agir karsilasmak ve onlari kaniksamak anlamina da geliyor. Bunun
icin cocuk mu olmak gerekiyor? Hayir kesinlikle degil. Cunku ben universiteye
geldigim yil bunlarin bir cogunu yasamak durumunda kaldim. Uzun lafin kisasi
bizim icin zaten hayat bir travmalar butunu. Bunu cocuklarimiz da yasiyor
buyuklerimizde...
Italyan yeni gercekciliginden kuskusuz ki etkilendim. Dünyanin bir cok yerinde
benzer gerceklikler yasanirken, bunlarin bir biri ile olan baglarini gözardi
etmemek gerekiyor. Örnegin ‘Bisiklet Hirsizlari’ni izleyip etkilenmemek
olanaksizdir.
Si u Ba’da fotograf kalitesinde kareler var. Müzikle görüntüler cok uyumlu. Film
boyunca cok sakin ve yumusak bir akis var. Izleyici rahatsiz etmeyen hatta tam
tersi filmin icine ceken, merak uyandiran bir kurgulama ve cekimler var.
Fotografcilik egitimi aldin mi?
Sonundan baslayayim. Fotografcilik egitimi almadim. Ancak 10 yila yakin bir
zamandir amator fotograf cekiyorum. Müzik konusuna gelince; bu Mehmet Atli’nin
basarisidir. Cunku ben muzik konusunda secimi teredütsüz kendisine biraktim. Ki
Mehmet Atli’nin bu projeye katkisi benim icin manevi olarak cok önemlidir. Eger
ortada basarili bir is varsa, hissedis olarak bir birimize cok yakin olmamizla
ilgili sanirim...
Her iki filminde de diyalog yok. Neden?
Herseyden once bu bir ekip sorunu. Eger elinizde imkanlariniz yoksa, olanlari da
heba etmenin bir anlami yok. Sahip oldugumuz ses ekip ve ekimani yeterli degil.
Bu nedenle oykulerimi olustururken daha guclu oldugumu hissettigim alana, gorsel
anlatima yukleniyorum.
Filmlerini çekerken ne tür sorunlarla karsilastin? Genc bir yönetmen olmanin
zorluklari neler, destek bulabiliyor musun örnegin?
Sinema cok pahali bir sanat. Bu nedenle sizi destekleyecek bir finans kaynagi
bulmak durumundasiniz. Ancak bagimsiz calistigin zaman bu neredeyse imkansiza
yakin bir hal aliyor. Iste bu imkansiza yakin halin icinden Mardin Yalim
Belediye Baskani Abdülkerim Adam bizi cikarip aldi. Cok rahatlikla
söyleyebilirim ki eger baskan yardim etmeseydi bu film olmayacakti.
Kirinti filmini ne kadar insan izledi bilemiyorum. Roj tv den neredeyse aylik
verildigi icin bir cok kisiye buradan ulastigini düsünüyorum. Adana’da ve
Izmir’de ayri ayri cikan iki fanzin ile birlikte dagitildi. Bir kac internet
sayfasindan yayimlandi. Kirinti ile ilgili söyle birsey var; bu filmi kim izlese
en azindan çevresindeki 5 kişiye daha izletmeyi kendisine bir misyon ediniyordu.
Bu nedenle çok geniş bir izleyici kitlesine ulaştığını düşünüyorum.
Si u Ba için bir şey söylemek için çok erken.
Bu röportajı gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederim.
Biz de teşekkür ederiz bu görüşme için, başarılar diliyoruz.