Kırım Belgeseli



Yapım Tarihi -
Süre - 00:00:00
Formatı - Belgesel, Renkli, Türkçe

Yönetmen - İsmail Kahraman
Yapımcı - İsmail Kahraman

Kırım Belgeseli

Kırım'da Rus vahşet ve soykırımı
Hazırlayan- İsmail Kahraman

TV5 Devr-i Alem program yapımcısı İsmail Kahraman Kırım’daydı...

Rusların Tatar soykırımı
Araştırmacı Gazeteci ve TV5 Devr-i Alem program yapımcısı İsmail Kanhraman, Kırım'da yaşanan Tatar soykırımı, Sürgün ve Rus mezaliminin belgeselini çekti. Kahraman, Rusların Karadeniz filosunun üssü olan Sivastopol’u, Akyar körfezini. Kırım Savaşı’nın canlandırıldığı panoroma müzesini, Türk şehitliğini, Kökgöz Köyünü, Kırım Hanlığı’nın başkenti Bahçesaray’daki Han Sarayı’nı, Zincirli Medresesini ve Ünlü Türk aydını, gazeteci Gaspıralı İsmail Bey Müzesi'nde araştırmalar yaptı.

İsmail Kahraman, Kırım'da, Akmescit, Karasubazar, Osmanlı'nın Sancak merkezi Kefe ve Sudak bölgelerindeki Osmanlı ve Tatar tarihi eserlerinin belgeselini çekti. Eski sovyetlerin Ünlü tatil beldesi Yalta’daki dünyanın paylaşıldığı Yalta konferansının yapıldığı Livadiye Sarayı’nı gezdi… Tatar Milli meclis başkanı Mustafa Cemil Kırımoğlu ile görüştü. Gözleve’de Tarih Müzesi, Tatar Han Camisi ile Fatih Sultan Mehmet'in heykelinin bulunduğu Gözleve Kahramanlar meydanında incelemelerde bulundu.

Tatar Hanları ve Osmanlı Medeniyetin'de Kırım
2-6 Eylül 2006 tarihlerinde Dest-i Kıpçak diyarı (Kıpçak Türkleri'nin ülkesi) Karadeniz’in karşı kıyısında bulunan Kırım’a yolculuğa çıktık. Kültür, medeniyet ve zaferler tarihimizi araştırmak üzere dünya coğrafyasındaki gezimizin ilk durağı Kırım’dı.

Kırım, tarihimiz açısından çok önemli dersler alınacak olaylara sahne olmuş bir yer. Kitap ve Romanlarda okuduğumuz; Bahçesaray, Akmescit, Akyar, Gözleve, Kefe, Yalta ve Sudak gibi Kırım illerini gezdik. Kırım, yıllardan beri görmek istediğim bir yerdi. Kırım’la ilgili ilk bilgiyi 1973 yılında 14 yaşında okuduğum haftalık Ufuk Gazetesi'nin kapağındaki büyük bir resim halen gözümün önünde. Rus Gizli Servisi KGB'nin zehirlemeye çalıştığı Kırım Türkleri'nin lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu'nun çektiği sıkıntılar, çocuk yaşımda benim üzerimde büyük bir tesir bırakmıştı.

Rusların Tatar soykırımı ve mezalimi
Her dönemi birçok önemli olaya sahne olan Kırım tarihi ve Kırım ile ilgili araştırma yapmak üzere Kırım’a gittik. Rusların uyguladığı Tatar soykırımını belgeselleştirmekti amacımız. Türkiye'nin önde gelen tarihçilerinden, Ayasofya Müzesi Müdürü ve Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halik Dursun’un rehberliğinde araştırmalarımızı gerçekleştirdik.
Tatar Türkleri'nin anayurdu olan 300 bin Tatar’ın yaşadığı Ukrayna’nın özerk Cumhuriyeti Kırım'da çeşitli bölgeleri gezdik. Tatar sürgününü yaşayanlarla görüşüp araştırma yaptık. Rusların Karadeniz filosunun üssünün bulunduğu Akyar körfezi, Akyar’da Kırım Savaşı’nın canlandırıldığı panoroma müzesi, Kökgöz Köyü, Kırım Hanlığı’nın başkenti Bahçesaray’da Tatar Elhamrası olarak bilinen Han Sarayı, Zincirli Medrese ve Ünlü Türk aydını gazeteci Gaspıralı İsmail Bey Müzesi’ni gördük.

Bölgede sadece 300 bin Tatar kalmış
Televizyon'da Rus ve Ukrayna kanalları yayında. Bir zamanlar Tatarların hüküm sürdüğü Kırım'ın 2.5 milyon civarındaki nüfusunun sadece 300 bini Tatar. Televizyon'da Tatarca hiçbir program yok. Asırlarca bu bölgeye hüküm etmiş bir milletden geriye hiçbir şey kalmamış. Bu bölgede korkunç bir soykırım ve vahşet yaşanmış.
Odamın açık penceresinden Rus ve Ukrayna donanmasının konuşlandığı Akyar körfezindeki donanmanın ışıklarını seyrederken derin düşünceye dalıyor ve esen serin rüzgarla kendime geliyorum. Türkiye’yi sözde Ermeni soykırımı ile suçlayan dünya, Rusya'nın Tatar ve Kafkas halklarına uyguladığı soykırımı acaba neden görmüyor?..

Kırım'da Rus vahşet ve Soykırımı 232 yıl önce başlamıştı
Türk kamuoyunda yanlış bir bilgilendirme var. Bizler, Kırım’da soykırımın ikinci dünya savaşından sonra 1945’te başladığını biliyoruz. Aslında bu bölgedeki soykırım ve vahşet 232 yıl önce, 1774 yılında başladı. Asırlardan beri Kırım'da yaşayan Tatarların Rus yayılmasına karşı ısrarlı direnişi, 1774’te son bulmuştu.
Kırım’ı Rusya’nın bir parçası haline getiren Çarlık, buraya verdiği özel önem gereği büyük yatırımlara girişti. Küçük bir kıyı kasabası olan Akyar, Sivastopol adıyla büyük bir limana dönüştü ve Rus İleri gelenleri için kıyılarda yazlık saraylar inşa edildi. Hepsi de Tatar yerleşimi olan kentlerin ve kasabalarin adları da değiştirildi. O zamanlar, tüm Batı yakasında olduğu gibi Rusya’da da Yunan hayranlığı ve Kırım’ın eski Yunan’ın bir parçası olduğu iddia ediyordu. Ruslar bu hayali kökene dayanarak Akmescit'i "fayda şehri" anlamında Yunanca kökten gelen Simferopol; Gözleve’ye Mihridates Eupator’a izafeten Toriya; Kefe’ye "Theodos Şehri" karşılığı olarak Ferahiye, Akyar’a da "muhteşem şehir" anlamında Sivastopol dediler. Amaç Kırım’ın ve kentlerinin Türk kimliğini silmekti. Nitekim sadece şehirlerin isimleri değiştirmekle kalmadılar, sarayları, hanları, camileri de yıktılar.

Türkiye’de yaşayan Tatarlar Kırım’dan ne kadar haberdar?
Türkiye'de bugün 2 milyona yakın Tatar Türkü yaşamakta. Gebze'de bir mahalleye bile adını veren Tatarlarla ve Kırım ile ilgili yeterli araştırma yapılmıyor. Kırım'ın Karasubazar bölgesinde yaşayan Tatar halkı ile tanışıp Eski Kırım’da Özbekhan camisini, Kefe’de Baybarshan Camii’nin ziyaret edip Sudak Kalesi ve şehrini gezdik. Eski sovyetlerin Ünlü tatil beldesi Yalta’ya gidip İkinci Cihan Harbi sonrası dünyanın paylaşıldığı Ünlü Yalta Konferansı’nın yapıldığı bu şehrin belgesel çekimlerinin ardından Yalta Konferansı’nın gerçekleştiği Livadiye Sarayı’nın gezerek iki kutuplu dünya ve soğuk savaş yıllarını hatırlamaya çalıştık. Tatarların efsanevi lideri Tatar Milli meclis başkanı Mustafa Cemil Kırımoğlu ile görüşüp Gözleve’de Tarih Müzesini gezdikden sonra, Mimar Sinan’ın Osmanlı cografyasının en kuzeydeki Osmanlı mimarisi ile yapılan tarihi eseri Tatar Han Cuma Camii’nin ve Mevlevi Tekkesi’nin belgesellerini çektik.

2
Tatar Hanları ve Osmanlı medeniyetinde KIRIM
Kırım, Anadolu’ya kucak Açar
Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Akmescit'den gelerek Akyar Körfezi'nden Akyar (Sivastapol) şehrine girdik. Körfezi gördüğümde dilimden 150 yıl önce besetlenen Ünlü Sivastopol marşının şu mısraları dökülüveriyor.
Sivastapol önünde yatan gemiler / Atar da İslam toplarunu yer Gök inler...

Artık Sivastopol önünde Osmanlı donanması değil, Rus ve Ukrayna gemileri yatıyor.
Akmescit (Simferepol)'den Akyar (Sivastopol)'a Gidiyoruz. Uçağımız Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Akmescit (Simferepol) hava limanına inişe geçiyor. Sonbaharın ilk günleri. Uçağımız yemyeşil tarlalar üzerinden geçerek Akmescit hava limanına adeta Kırım'da yaşanmış soykırım ve mezalimlere isyan edercesine çok sert bir iniş yapıyor.
Akyar yani Sivastopol, Kırım'ın en büyük şehirlerinden birisi. Sivastopol; Rusya ile Ukrayna arasında tartışma konusu olmuş. Rus deniz üssü bulunmakta. Yakın zamana kadar yabancılara tümü ile kapalıydı. Bu yüzden turistler Simferepol yani Akmescit’e yönlendiriliyorlardı.

Hava limanından otobüslerle bir zamanlar askeri bölge olan Sivastopol yani Akyar’a doğru yola çıkıyoruz. Verimli mevye ağaçları ve üzüm bağlarından, Yeşil ovalardan geçerek 2 saatlik mesafedeki Sivastopol'a giderken elimdeki Kırım tarihi ile ilgili notları okumaya devam ediyorum.

Sivastopol önünde yatan Osmanlı gemileri nerede?
Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Akmescit'den gelerek Akyar Körfezi'nden Akyar (Sivastapol) şehrine girdik. Körfezi gördüğümde dilimden 150 yıl önce bestelenen Ünlü Sivastopol marşının şu mısraları dökülüveriyor..
Sivastopol önünde yatan gemiler...
Atar da İslam toplarunu yer Gök inler...

Artık Sivastopol önünde Osmanlı donanması değil, Rus ve Ukrayna gemileri yatıyor.
Akyar, adını şehir girişinde beyaz kayalardan alıyor. Şehir merkezinde bir otele yerleştikten sonra Sivastopol şehrinin gece manzarasını görmek için geziye çıkıyoruz. Daha önce askeri bölge olduğu için halka kapalı olan şehir ve donanmanın bulunduğu körfez ve liman rahatlıkla geziliyor. Sahilde ve meydanda kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra tekrar otele dönüyoruz.
Tatarlar ve Kırım tarihi hakkında Türk kamuoyu yeterli bilgiye sahip değil. Tatarlar vatansız ve topraksız bir halk değildi. Büyük Bozkır’ın, Karadeniz’in Karşı tarafı Dest-i Kıpçak'ın Türkçe hikayesi onlarla başlamıştı.

Kırım, Anadolu’ya kucak Açar gibi koşuyor
Anadolu’ya doğru kucak Açar misali Karadeniz’in içine kollarını açarak giren Kırım, başlangıçta Kıpçak Ülkesi, sonra da Büyük Tataristan diye anılan Büyük Bozkır’ın parçasıydı. Bu coğrafya Karadeniz’in kuzeyinden başlayıp Rusya içlerine kadar uzanır; bir yandan Macaristan Ovası, bir yandan Asya bozkırlarıyla kucaklaşırdı. Burası daha 4. yüzyıldan itibaren kalabalık Türk kavim ve kabilelerinin batıya yönelik hareketlerinin toplanma ve geçiş merkezi olmuştu.

İlk olarak Hun atlıları geçti Kırım'dan. Onları Avarlar izledi; arkasından Hazarlar, Bulgarlar, Macarlar, Peçenekler, Oğuzlar, Kıpçaklar, Tatarlar gelip yerleşti. Bin yıl boyunca bu muazzam coğrafyaya onlar hükmetti. Büyük Bulgar Kağanlığı, Hazar Kağanlığı, Altın Ordu Hanlığı gibi Doğu Avrupa’nın en büyük Türk devletleri bu topraklarda vücut buldu. Hepsi Büyük Bozkır’ın ve onun Karadeniz’e açılan küçük parçası Karadenizin karşı tarafı Kırım'da.

Dest-i Kıpçak diyarı Kırım
Kırım tarihimiz için çok önemli dersler alınacak olaylara sahne olmuş bir yer. Dest-i Kıpçak diyarı denilen ve Altınordu, Tatar ve Avarlar gibi 6 büyük Türk boyunun devlet kurduğu bölge. Rus Çarlığını bile uzun yıllar idare eden Kırım hanları Osmanlı ile birleştikten sonra çok önemli hizmetler yapmışlardı.

Tatar Türkleri'nin ana yurdu olan ve Ruslar tarafından 250 yıldır soykırım, sürgün ve mezalim uygulanan, bugüne kadar yüz binlerce şehit veren, bir zamanlar Tatar Türkleri'nin başkenti Bahçesaray'da Han sarayı başta olmak üzere, Akmescit, Akyar, Kefe, Gözleve ve Yalta'da zamanı durdurup tarihi yolculuğa çıktık. Kırım'ın çeşitli bölgelerini gezerek sürgünden dönen Kırım Tatarlarının çektiğı sıkıntıları yerinde inceledik. Ukrayna ve Rus mezalimi ve soykırımına karşı verdikleri özgürlük mücadelesi karşısında heyecanlandım.

Yalta Konferansı’nın yapıldığı Livadiye Sarayı’nın içinde belgesel çekerken soğuk savaş yılları hatırıma geldi. Yalta şehir merkezindeki Gaspıralı İsmail Bey’in öğretmenlik yaptığı Medrese ile Osmanlı kültür eserlerini araştırdık. Yalta sahilindeki Osmanlı çınarı altında Karadeniz’in karşı tarafındaki sahillerin belgesel çekimlerini yaptık.

Tatarların efsanevi lideri Tatar Milli meclis başkanı Mustafa Cemil Kırımoğlu ile Bahçesaray’daki evinde ropörtaj yaparken 15 yıllık hapis hayatını konuştuk. Osmanlı'nını liman kenti Gözleve’de Türk Yahudileri olan Karaim Türkleri'nin Tarih Müzesi'nde çekim yaparak Yahudi dinine mensup Karaim Türkleri'nin geleneklerini öğrendim. Gözleve’de Mimar Sinan’ın en kuzeydeki eseri tarihi Devlet Han Cuma Camii’ni, 1917'de bağımsız Kırım Cumhuriyetini kurduğu için Ruslar tarafından şehit edilen Numan Çelebi’nin, İkinci Cihan Harbi ve Kırım savaşında şehit olan Türk paşalarının mezarlarını ziyaret ettik.

Gaspıralı İsmail Bey’in “Dilde, fikirde, işte birlik” mücadelesi
Gaspıralı bir Kırım Tatarıydı ve küçük ve zayıf halkının koca Rus İmparatorluğu’na tek başına karşı koyamayacağını biliyordu. Gaspıralı "dilde, fikirde, işte birlik" sloganıyla yola çıkarken, Türk toplumlarını etnik milli bir temelde bir araya getirmeyi ve modernleşme sürecine sokarak dönüştürmeyi tasavvur ediyordu.

Onun başlattığı milliyetçi hareket, kısa zamanda etkisini göstermeye başladı. Kırım ve Kazan Tatarlarının uyanışı dalga dalga yayıldı. Kırım’ın ilhak edilişinin tam yüzüncü yılında, 22 Nisan 1883’te, giderek Tatar Gaspıralı’nın deyimiyle sadece direnişe öncülük etmekle kalmıyor, "her su boyunda ayrı bir şive ile konuşan" Türk topluluklarına "sade ve anlaşılır" bir ortak şive sunuyordu. Bu dönemde İstanbul ile de yoğun bağlantılar kuruldu. İstanbul’un desteklediği "Vatan" adlı Gizli bir örgüt Kırım’da örgütlenmeye başladı. Milliyetçi ve bağımsızlıkçı eğilimler giderek belirginleşti ve 1917’de Çarlığın çöküşünün ardından Kırım Tatarları bağımsızlıklarını ilan ettiler. Ne var ki, artık yarımadada azıklıktaydılar ve bağımsız bir devleti ayakta tutmaları zordu. Bolşevikler ve Kızıl Ordu Kırım’a girdiğinde Sovyet yönetimi de el değiştirmemek üzere buraya yerleşti. Yeni bir göç dalgasıyla Tatarların önemli bir kısmı Romanya ve Türkiye’ye geçti. Kırım’daki nüfusları iyice azalmıştı.

Kırım'da asırlardan beri yaşanan bir kültür ve medeniyet nasıl yok olmuştu? Dest-i kıpçak diyarı Kırım'da bugün 300 bine yakın Tatar Türkü'nün ölüm kalım mücadelesini Kırım illerini gezerek yerinde araştırıp tarihe not düşeceğiz.
3
Kırım'da Türk şehitliği
160 yıllık vefasızlığımız
1853–1856 yıllarında yapılan Kırım savaşında Sivastopol’da şehit olan Osmanlı askerleri için 6 yıl önce Türkiye'nin Ukrayna-Kiev büyükelçiliği tarafından yapılan şehitliği ilk kez bu kadar kalabalık bir ziyaretçi heyeti geliyor. Burada mezarları tespit edilen elliye yakın şehit Mehmetçik var.

Sivastopol'da unutulmuş Kırım Savaşı şehitlerini ziyaret ediyoruz. Kırım'ın Rusya dönemindeki askeri başkenti Sivastopol (Akyar)'dan Kırım Hanlığı dönemindeki başkenti Bahçesaray’a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Sivastopol'a hakim tepe üzerindeki çam ormanları içinde 6 yıl önce yapılan Osmanlı şehitliğini ziyaret edeceğiz.
1853-1856 yıllarında yapılan Kırım savaşında Sivastopol’da şehit olan Osmanlı askerleri için 6 yıl önce Türkiye'nin Ukrayna-Kiev büyükelçiliği tarafından yapılan şehitliği ilk kez bu kadar kalabalık bir ziyaretçi heyeti geliyor. Burada mezarları tespit edilen elliye yakın şehit Mehmetçik var.

160 yıllık vefasızlığımızın belgesi
Şehitler bulundukları yerden mezarları alınarak anıtın olduğu yere getirilmiş. Türkiye büyükelçiliği tarafından görevlendirilmiş Tatar görevli, şehitliğe son yıllarda az da olsa Türk ziyaretçilerin de geldiğini söylüyor. Kırım'a ve özellikle Yalta'ya giden Türk turistler Sivastopol şehitliğini mutlaka ziyaret etmeli.

Bu şehitlikte isimsiz ve kefensiz yatan Mehmetçikler acaba Anadolu'nun hangi ilinden bu bölgelere gelmişler? Hangi ana kuzuları Sivastopol toprağının karabağrında yatıyor? 150 yıl sonra hatırlanan, anıt ve mezarlık yapılan bu şehitler acaba vefasızlığımızı affedecekler mi? Şehitlikte Fatiha okuyup dua ettikten sonra belgesel çekimleri yapıyoruz.
Sivastopol'dan Bahçesaray'a giderken.

Sivastopol'dan Bahçesaray'a giderken yol üzerindeki boş alanlarda küçük evcikler ve çadırlarda Tatarların toprak kavgası verdiklerine şahit oluyoruz. Oysa Tatarlar bu toprağın gerçek sahipleriydi. Her şeye rağmen 250 yıldır Süren bir sürgün ve soykırımdan kültürel bakımdan canlı kalabilmiş olmalarını anlamak kolay değildir.

Ayder Arıcan adlı bir Kırım-Tatarının sürgün yıllarında neler çektiğini çarpıcı bir şekilde şöyle anlatıyor:
"Gecenin yarısıydı. Saldatlar geldiler. Yirmi dakika vakit verdiler. Beş kilo gümüşümüz vardı, onları aldık. Kaşıkları aldık, yarım çuval tütün vardı; yastık, minder vardı; onları aldık."

Bu sözlerin sahibi Ayder Arıcan, o zaman 16 yaşındaydı; şimdi 74 yaşında. Aradan geçen onca yıla rağmen, o korkunç geceyi ve ardından hayvan vagonlarında 12 gün Süren çileli yolculuğu ayrıntılarıyla hatırlıyor. Gözleri önünde yakınlarının öldürülmesini, insanların açlık ya da hastalıklardan kırılmasını ve sonra Özbekistan’da bir çölün ortasına bırakılmalarını... "Çölü ilk o zaman gördüm" diyor. Bağa bahçeye, Kırım’ın ılıman iklimine alışık insanları kırıp geçirecek bir ortama nasıl uyum sağlayacakları hiç hesaba katılmamıştı.

Bahçesaray yolunda gördüğüm acı manzaralar
Akyar'dan Bahçesaray’a doğru yolumuza devam ederken yolun sağ ve sol tarafında derme çatma evcikler bir mücadeleyi yansıtıyordu. Tatar kadınların sırtlarında taşıdığı taşlarla yapılan bu evciklerin çevresindeki çadırlarda gördügümüz acı manzaralar beni derinden üzdü. Tatarlar, Kırım'ın her yerinde babalarının elinden alınan toprakları zorla geri almak istiyor. Kırım-Tatarları'nın yaşadığı bu durumdan dünya kamuoyunun haberi yok. Bana göre dünyada Tatarlar'a uygulanan soykırımın bir başka benzeri yok.

Ceviz ve üzüm bağları arasından Bahçesaray'a doğru giderken yol kavşağında durup üzüm, elma, armut, incir ve Kırım fındığı satın almak istiyoruz. Tatar, Rus ve Ukraynalı kadınlar bizlere satış yapabilmek için birbirleriyle yarışıyorlar. Tatarlar kadar olmasa da Kırım'da herkes fakir. Birçok Rus, Kırım'dan zorla olmasa da göç etmeye başlamış. Tıpkı 45 yıl önce Tatarların zorla Kırım'dan sürüldüğü gibi.

Sürgünde geçen 45 yıl
Bugün Kırım'da toprak mücadelesi veren Tatarlar, sürüldüğü yerlerde ne başlarını sokacak evleri vardı, ne de onlara kapılarını açacak akrabaları. Ayder Arıcan sürgün günlerini şöyle anlatıyor. "Kolhozdan arabalarla gelip bizi aldılar, mektep binasına doluşturdular. Araya çul gerip odaları böldük. Bir horanta (aile), bir yanda bir horanta."
Ondan sonra geçen 45 yılı yaşanmamış gibi çok kısa geçti. Sinerek, köşelere çekilerek, gölgelerde gölge gibi dolaşarak, yazgılarına boyun eğerek geçirmişler yılları. “Emekli olduğumda Taşkent’te apartman dairesinde yaşıyordum" diyor. Geri dönüş olunca neyi varsa Taşkent’te bırakıp çocukluk yıllarında yaşadığı ülkeye döndüğünü söylüyor- "İş yoktu, para yoktu, ev yoktu. Ama gelmek gerekti." Ayrıca anlattıkları sadece kendi öyküsü değildi. Bu halkın öyküsüydü; bir gece içinde topyekun yurtlarından koparılıp atılan Kırım Tatarlarının öyküsü.

Ata Yurt'da yeniden vatan kurmak
Kırım'da bir toplum kendini yeniden kuruyor. "Sıfırdan vatan" meydana getiriliyor. Yüzyıllarca Çarlık baskısı altında yaşamış, nüfusunun çok büyük bir kısmı daha o zamanlarda bu toprakları terk etmek zorunda kalmış, Stalin döneminde toptan sürgüne gönderilmiş; dili, kültürü, gelenekleri, toplumsal bağları parçalanmış, üretimden ve topraktan koparılmış bir halk ısrarla ve inançla ulusal kimliğini arıyor.

Eski Kırım'dan ezan sesleri ile ayrılıyoruz.
Eski Kırım'da son durağımız minaresi ile ayakta kalma mücadelesi veren Özbek Han Camisi. Çiçekler ve ağaçlarla bezenmiş geniş bahçesinde kırılmış mezar taşları, harabe olmuş türbe, medrese ve hamam kalıntıları ile gönül yarası. Evliya Çelebi'nin satırlarından, daha 17. yüzyılda Solhat (Eski Kırım) şehrinin kısmen terk edilip sönmeğe yüz tuttuğu anlaşılmakta.

Evliya Çelebi, Ulu Cami veya Özbek Han Camii'ne bitişiğinde bizim yıkık duvarlarının belgeselini çektiğimiz medresenin 733 (1332)'de Kılburun Bey Kızı İnci Hatun tarafından camiden on sekiz yıl daha sonra yapıldığını belirtiyor. Mezar taşları kitabeler, yıkık duvar örgüleri ve ek yerlerinin incelenmesi gerekiyor. Eski Kırım'da ayrıca 661 (1262) tarihli Buharalı Hacı Ömer Camii'nden söz ediliyor. Evliya Çelebi, Altun Orda genel valileri zamanında yapılan camiin, 17 yüzyılda henüz ayakta olduğunu göstermekte. Biz bu camiyi bulamıyoruz. Eski Kırım'daki Özbek Han Camisi minaresinden ezan sesleri eşliğinde ayrılırken Kırım’ın geleceği adına ümidimiz tazeleniyordu...


Kaynak
Milli Gazete