Yapım Yardımcıları
ENGİN GELDİKAYA
Mustafa AŞÇI
DENİZ YORULMAZ
Seslendiren
EMİN BAYKIRKIK
ÖZÜ-Türk belgeseli Avrupa'da unutulan Türk kavimlerini gün ışığına çıkarıyor
Kumanlar... Karaylar... Tatarlar...
Yüzyıllar önce Avrupa'ya göç ettiler...
Asırlardır kimliklerini unutmadılar...
Özü-Türk belgeseli, Litvanya'dan Polonya'dan Macaristan'dan ve Finlandiya'dan,
unutulan Türk kavimlerinden ekrana sevgiler taşıyor...
Yüzyıllar önce ayrıldığımız akraba topluluklarından selam getiriyor...
Haklarında çok az şey bilinen bu Türk toplulukları, kültürleri, şarkıları ve
günlük yaşantılarıyla TRT ekranlarında...
Bazen biz Türkler koca dünya'da hatta Avrupa'da yalnız olduğumuzu hissederiz.
Almanlar Fransızlarla, İngilizler Hollandalılarla, İtalyanlarİspanyollarla
akrabadır ve hatta hepsi sonuçta birbiri ile akrabadır. Ancak biz Türkler
Batı'ya baktığımızda kendimize akraba bulamayız. Ve kendimizi buralarda hep
yalnız hissederiz. Aslında Avrupa'da hiç de yalnız değiliz, çünkü yüzyıllar önce
Batı'ya göç etmiş akraba topluluklarımız Avrupa'da yaşıyor. Onlar bizi çok iyi
tanıyor, ancak biz onları pek tanımıyoruz. Litvanya'da Karay Türkleri,
Macaristan'da Kumanlar, Polonya'da Kıpçak Türkleri bizden bir selam
bekliyor.....Yüzyıllardır Avrupa'da yaşayıp farklı kültürlerde varolmayı
başarabilen Türk topluluklarının az bilinen öyküsü TRT ekranlarında Özü-Türk
belgeselinde ses buluyor.
Ödüllü belgeselci Neşe Sarısoy Karatay'ın çekimleriniLitvanya, Polonya, Kırım,
Macaristan ve Finlandiya'da gerçekleştirdiği belgesel, akraba kavimlerin
kültürünü, günlük yaşantılarını, dini geleneklerini ekranlara taşıyor. Çok
zengin, ilgi çekici görüntüler ve röportajlarla dolu "Özü-Türk" belgeseli
Macaristan'daki bir Kuman'ı, Litvanya'daki bir Karay'ı evinize konuk ediyor.
Normal Görünüm- TRT'DEN YENİ BİR BELGESEL- ÖZÜ-Türk
Sayfa - 1
Türk-KANSeptember 21, 2007, 09:20:17
Avrupa’da unutulan Türk kavimleri gün ışığına çıkıyor. Kumanlar… Karaylar…
Tatarlar…
Bazen biz Türkler koca dünyada hatta Avrupa'da yalnız olduğumuzu hissederiz.
Almanlar Fransızlarla, İngilizler Hollandalılarla, İtalyanlar İspanyollarla
akrabadır ve hatta hepsi sonuçta birbiri ile akrabadır. Ancak biz Türkler
Batı'ya baktığımızda kendimize akraba bulamayız. Ve kendimizi buralarda hep
yalnız hissederiz.
Aslında Avrupa'da hiç de yalnız değiliz, çünkü yüzyıllar önce Batı'ya göç etmiş
akraba topluluklarımız Avrupa'da yaşıyor. Onlar bizi çok iyi tanıyor, ancak biz
onları pek tanımıyoruz. Litvanya'da Karay Türkleri, Macaristan'da Kumanlar,
Polonya'da Kıpçak Türkleri bizden bir selam bekliyor…
Yüzyıllardır Avrupa'da yaşayıp farklı kültürlerde varolmayı başarabilen Türk
topluluklarının az bilinen öyküsü TRT ekranlarında Özü-Türk belgeselinde ses
buluyor.
Ödüllü belgeselci Neşe Sarısoy Karatay'ın çekimlerini Litvanya, Polonya, Kırım,
Macaristan ve Finlandiya'da gerçekleştirdiği belgesel, akraba kavimlerin
kültürünü, günlük yaşantılarını, dini geleneklerini ekranlara taşıyor.
Çok zengin, ilgi çekici görüntüler ve röportajlarla dolu "Özü-Türk" belgeseli
Macaristan'daki bir Kuman'ı, Litvanya'daki bir Karay'ı evinize konuk ediyor.
İlk bölüm 17 Eylül Pazartesi günü yayında...
Yedi bölüm olarak hazırlanan ve Avrupa'daki Türk kavimlerinin izini Süren
belgeselin ilk bölümü, 17 Eylül Pazartesi günü saat 22.30'da TRT 2'de
yayınlanıyor.
1. Bölüm Karaylar
17 Eylül 2007 TRT-2 22.30 Pazartesi
18 Eylül 2007 TRT-2 02.05 Salı
18 Eylül 2007 TRT-2 07.25 Salı
2. Bölüm Karaylar
24 Eylül 2007 TRT-2 22.30 Pazartesi
25 Eylül 2007 TRT-2 02.05 Salı
25 Eylül 2007 TRT-2 07.25 Salı
3. Bölüm Kumanlar
01 Ekim 2007 TRT-2 22.30 Pazartesi
02 Ekim 2007 TRT-2 02.05 Salı
02 Ekim 2007 TRT-2 07.25 Salı
4. Bölüm Kumanlar
08 Ekim 2007 TRT-2 22.30 Pazartesi
09 Ekim 2007 TRT-2 02.05 Salı
09 Ekim 2007 TRT-2 07.25 Salı
5. Bölüm Polonya ve Litvanya Tatarları
15 Ekim 2007 TRT-2 22.30 Pazartesi
16 Ekim 2007 TRT-2 02.05 Salı
16 Ekim 2007 TRT-2 07.25 Salı
6. Bölüm Polonya ve Litvanya Tatarları
22 Ekim 2007 TRT-2 22.30 Pazartesi
23 Ekim 2007 TRT-2 02.05 Salı
23 Ekim 2007 TRT-2 07.25 Salı
7. Bölüm Finlandiya Tatar Türkleri
30 Ekim 2007 TRT-2 22.30 Pazartesi
31 Ekim 2007 TRT-2 02.05 Salı
31 Ekim 2007 TRT-2 07.25 Salı
Kaynak
hunturk.net
TRT’den muhteşem bir belgesel daha
ÖZÜ-Türk’ler
Avrupa’daki Türk kavimlerinin izini Süren ÖZÜ-Türk’ler belgeseli, yüzyıllar önce
Avrupa’ya göç eden Kumanlar’ı, Karaylar’ı ve Tatarlar’ı bizlere tanıtıyor…
Yapımcı Neşe Sarısoy Karatay yaptığı belgeselle ilgili şunları söylüyor:
“-Bazen biz Türkler koca dünyada hatta Avrupa’da yalnız olduğumuzu hissederiz.
Almanlar Fransızlar, İngilizler Hollandalılarla, İtalyanlar İspanyollarla
akrabadır. Hatta hepsi sonuçta birbiri ile akrabadır. Ancak biz Türkler Batı’ya
baktığımızda kendimize akraba bulamayız ve kendimizi buralarda hep yalnız
hissederiz. Aslında Avrupa’da hiç de yalnız değiliz, çünkü yüzyıllar önce
Batı’ya göç etmiş akraba topluluklarımız Avrupa’da yaşıyor. Onlar bizi çok iyi
tanıyor, ancak biz onları pek tanımıyoruz. Litvanya’da Karay Türkleri,
Macaristan’da Kumanlar, Polonya’da Kıpçak Türkleri bizden bir selam bekliyor…
Yüzyıllardır Avrupa’da yaşayıp farklı kültürlerde varolmayı başarabilen Türk
topluluklarının az bilinen öyküsünü TRT ekranlarında Özü-Türk belgeselinde
kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.”
Ödüllü belgeselci Neşe Sarısoy Karatay çekimleri Litvanya, Polonya, Kırım,
Macaristan ve Finlandiya’da gerçekleştirdiklerini belirterek, akraba kavimlerin
kültürünü, günlük yaşantılarını, dini geleneklerini ekranlara taşıdıklarını
belirtiyor..
Yedi bölümden oluşan Belgesel, Pazartesi akşamları TRT-2’de saat 22.30’da
yayımlanıyor.
Kamu yayıncılığının gereğini yerine getiren TRT’yi böyle bir belgesel
hazırlamasından dolayı kutluyoruz. Kamu çalışanlarına da Türk Milletinin Anadolu
coğrafyasına sıkışmış bir millet olmadığını gösteren tarihimize ve geçmişimize
ışık tutan bu belgeseli seyretmelerini ve seyrettirmelerini öneriyoruz.
Kaynak
Kamu-Sen Web Sitesi
TRT’DEN MUHTEŞEM BİR BELGESEL DAHA, ÖZÜ-Türk’LER...
YAPIMCILIĞINI NEŞE Sarısoy Karatay' IN YAPTIĞI BELGESEL, AVRUPA’DAKİ Türk
KAVİMLERİNİN İZİNİ Süren ÖZÜ-Türk’LER BELGESELİ, YÜZYILLAR ÖNCE AVRUPA’YA GÖÇ
EDEN KUMANLAR’I, KARAYLAR’I VE TATARLAR’I BİZLERE TANITIYOR…
Yapımcı Neşe Sarısoy Karatay yaptığı belgeselle ilgili şunları söylüyor:
“-Bazen biz Türkler koca dünyada hatta Avrupa’da yalnız olduğumuzu hissederiz.
Almanlar Fransızlar, İngilizler Hollandalılarla, İtalyanlar İspanyollarla
akrabadır. Ve hatta hepsi sonuçta birbiri ile akrabadır. Ancak biz Türkler
Batı’ya baktığımızda kendimize akraba bulamayız ve kendimizi buralarda hep
yalnız hissederiz. Aslında Avrupa’da hiç de yalnız değiliz, çünkü yüzyıllar önce
Batı’ya göç etmiş akraba topluluklarımız Avrupa’da yaşıyor. Onlar bizi çok iyi
tanıyor, ancak biz onları pek tanımıyoruz. Litvanya’da Karay Türkleri,
Macaristan’da Kumanlar, Polonya’da Kıpçak Türkleri bizden bir selam bekliyor…
Yüzyıllardır Avrupa’da yaşayıp farklı kültürlerde varolmayı başarabilen Türk
topluluklarının az bilinen öyküsünü TRT ekranlarında Özü_Türk belgeselinde
kamuoyunun bilgisine sunuyoruz.”
Ödüllü belgeselci Neşe Sarısoy Karatay çekimleri Litvanya, Polonya, Kırım,
Macaristan ve Finlandiya’da gerçekleştirdiklerini belirterek, akraba kavimlerin
kültürünü, günlük yaşantılarını, dini geleneklerini ekranlara taşıdıklarını
belirtiyor..
Yedi bölümden oluşan Belgesel, Pazartesi akşamları TRT-2’de saat 22.30’da
yayımlanıyor.
Çalışanlarının hakkını aramak ve geliştirmek için mücadele vermekten gurur
duyduğum Kamu yayıncılığının gereğini yerine getiren TRT’yi böyle bir belgesel
hazırlamasından dolayı kutluyoruz. Kamu çalışanlarına da Türk Milletinin Anadolu
coğrafyasına sıkışmış bir millet olmadığını gösteren tarihimize ve geçmişimize
ışık tutan bu belgeseli seyretmelerini ve seyrettirmelerini öneriyoruz.
İsmail KARADAVUT, Genel Başkan
Kaynak
turkhabersen.org
Özü Türk
Programın internet sitesi - www.ozu-Turk.com
2. Bölüm - Karaylar
http://www.ozu-turk.com
Bazen biz Türkler dünyada yalnız olduğumuzu hissederiz. Almanlar Fransızlarla,
İngilizler Hollandalılarla, İtalyanlar İspanyollarla akrabadır. Ancak biz
Türkler Batı'ya baktığımızda kendimize akraba bulamayız. Aslında Avrupa'da hiç
de yalnız değiliz, çünkü yüzyıllar önce Batı'ya göç etmiş akraba topluluklarımız
Avrupa'da yaşıyor. Onlar bizi çok iyi tanıyor, ancak biz onları pek tanımıyoruz.
Litvanya'da Karay Türkleri, Macaristan'da Kumanlar, Polonya'da Kıpçak Türkleri
bizden bir selam bekliyor. Yüzyıllardır Avrupa'da yaşayıp farklı kültürlerde var
olmayı başarabilen Türk topluluklarının az bilinen öyküsü TRT aracılıyla
"Özü-Türk" belgeselinde ses buluyor.
Ödüllü belgeselci Neşe Sarısoy Karatay'ın çekimlerini Litvanya, Polonya, Kırım,
Macaristan ve Finlandiya'da gerçekleştirdiği belgesel, akraba kavimlerin
kültürünü, günlük yaşantılarını, dini geleneklerini ekranlara taşıyor. Çok
zengin, ilgi çekici görüntüler ve röportajlarla dolu "Özü- Türk" belgeseli
Macaristan'daki bir Kuman'ı, Litvanya'daki bir Karay'ı evinize konuk ediyor.
Belgeselin ikinci bölümü İstanbul'la başlıyor. 1453'den sonra Karayların
İstanbul'da artık sürekli olarak yaşamasının mümkün olabildiği, İstanbul'daki
Karaköy semtinin Karaylardan geldiği ve bugün İstanbul'da yaşayan Karayların
sayısının ancak 55- 60 kişi civarında olduğu anlatılıyor. Ayrıca bu bölümde;
Karayların tarih olup kaybolmaktan korktuklarını açıklayan dramatik röportajları
ve İstanbul'daki ibadethanelerinin muhteşem ve yalnız görüntüsü iç burkuyor.
Belgeselin ortalarında Karayların tüm dinlere saygılı olduklarına ve
İslamiyet'ten etkilendikleri çok belli olan dini uygulamalarına dikkat çekiliyor
ve bu ritüellerden örnekler veriliyor. Karay topluluğunun evlilik adetlerinden,
türkülerinden, örneklerle devam eden yapımda Karay Türklüğü'nün bugün yok olma
tehlikesi ile karşı karşıya olduğu anlatılıyor.
Belgesel, Karaim mezhebindeki evlilik kurallarının sıkılığının; bir Karay'ın
ancak bir Karay'la evlenmesi gerektiğinin ve yakın akraba evliliklerinin de
yasak olmasının sonucu Karayların nüfusunun gittikçe azaldığının anlatıldığı
dramatik röportajlarla son buluyor.
Programın metinleri http://www.ozu-turk.com adresinden takip edilebilir.
www.trt.net.tr adresinden de canlı izleyebilirsiniz
Kaynak
QHA - Qırım Haber Ajansı
www.QHA.com.ua
Özü Türk belgeseli TRT-2'de başlıyor...
Avrupa'daki Türk kavimlerinin izini Süren belgesel 17 Eylül'den itibaren
TRT-2'de ekranlara gelecek. Özü-Türk adını taşıyan belgesel Avrupa'da unutulan
Türk kavimleri, Kumanlar, Karaylar ve Tatarları gün ışığına çıkarıyor.
Özü-Türk belgeseli, Litvanya'da Karay Türkleri, Macaristan'da Kumanlar,
Polonya'da Kıpçak Türkleri gibi unutulan Türk kavimlerinden ekrana sevgi ve
selamlar ve getiriyor. Yüzyıllardır Avrupa'da yaşayıp farklı kültürlerde
varolmayı başarabilen bu Türk topluluklarının az bilinen öyküsü, kültürleri,
şarkıları ve günlük yaşantılarıyla TRT ekranlarında ekranlarında Özü-Türk
belgeselinde ses buluyor.
Ödüllü belgeselci Neşe Sarısoy Karatay'ın çekimlerini Litvanya, Polonya, Kırım,
Macaristan ve Finlandiya'da gerçekleştirdiği belgesel, akraba kavimlerin
kültürünü, günlük yaşantılarını, dini geleneklerini ekranlara taşıyor. Çok
zengin, ilgi çekici görüntüler ve röportajlarla dolu Özü-Türk belgeseli
Macaristan'daki bir Kuman'ı, Litvanya'daki bir Karay'ı evinize konuk ediyor.
Özü-Türk belgeselinin ilk bölümü 17 Eylül Pazartesi akşamı 22.30'da TRT-2'de
ekranlara gelecek.
Kaynak
vatankirim.net, 14.09.2007
Avrupa’da unutulan Türk kavimleri gün ışığına çıkıyor
Kumanlar… Karaylar… Tatarlar…
Karaylar; Hazar İmparatorluğu'nun Mirasçıları
Belgeselin ilk iki bölümünde kökleri, Hazar İmparatorluğu'na kadar dayanan
Musevi dinindeki Karay Türkleri ele alınıyor.
Karay veya bu kelimenin çoğulu olan Karaim diye adlandırılan bu dini cemaat
dünyada 50 bin kişiden oluşuyor. Ancak hepsi Türk değil. Bugün dünyanın çeşitli
yerlerine dağılmış 2 bin kadar Türk soyundan gelen Karaim bulunuyor. Bunlar da
ağırlıklı olarak Kırım'da, Ukrayna'da, Polonya'da, Litvanya'da, Rusya'nın
çeşitli yerlerinde ve az sayıda Avrupa ülkelerinde, ABD'de ve hatta
Avustralya'da yaşıyor.
Türkiye'de yaşayan Karaylar ise Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu'nun
çeşitli bölgelerinden getirilip İstanbul'un Karaköy semtine yerleştirilmiş.
Karaköy ismini, burada yoğun olarak yaşayan Karaylar'dan almış.
Karayların gün geçtikçe azaldığını kaydeden programın yapımcı ve yönetmeni Neşe
Sarısoy Karatay, İstanbul'da yaşayanların tükenmek üzere olduğuna dikkat
çekiyor:
"Türkiye'dekiler çok ilginç. En küçüğü, yani anne ve babadan Karay olanı 45
yaşında. O da Türkiyeli bir Yahudiyle evlenmiş ve bundan sonra ne olacağını
bilmiyor. Kimileri Müslümanla evleniyor, kimileri Yahudiyle. Çözülme başlamış,
çünkü sadece 50 kişi kalmışlar.”
Günümüzde Litvanya ve Kırım'da yaşayan Karay Türkleri'nin büyük bir bölümü
çeşitli nedenlerle ana dilini konuşamıyor. Ancak Karaylar geçmişte, nine ve
dedelerinin Türkçe konuştuğunu ve kendilerinin Hazar Türk kültürüne ait
olduğunun bilincindeler.
Jozifas Firkovicius(Litvanyalı Karay- Hazan (Din adamı) - "Biz Litvanya
Karaylarıyız. Litvanya Karayları, Kırım'dan esenlikle gelmişler. Bizim
atalarımız Hazarlar ve Kıpçaklardır. Karayca konuşuyoruz. Dilimiz Türk dilidir.”
Anna Akbike (Polonyalı Karay-Türkolog) - "Küçük halkımız ihtisaslı Türkolog
diyebiliriz. En sevdiğimiz meslek Türkolog olmak. Sanırım 19 yy'ın sonlarına
doğru dini kimlik daha geri plana alınarak daha çok vurgu etnik kimliği daha ön
plana çıktı. Ve o zamanlar Türklere, Türklüğe daha çok büyük ilgi duymaya
başlandı.”
Karayların bağlandığı inanç da Yahudilerinkinden farklı.Temel olarak "On Emir” i
esas alıyorlar ve Tevrat'a sonradan eklenen Talmud'u reddediyorlar. Ayrıca Hz.
İsa ve Hz. Muhammed'i peygamber olarak kabul ediyorlar. Müslümanların
ibadetlerine benzeyen dini ritüelleri var. İbadethaneleri “Kinesa” ya girerken
ayakkabılarını çıkarıyorlar, ellerini yüzlerini yıkıyorlar, ellerini açarak dua
ediyorlar ve yüz sıvazlıyorlar.
Kırım'da bulunan "Baltatiymez" mezarlığın da eski Türk dini Şamanizme benzeyen
unsurlar bulunuyor.
Vladimir Örmeli (Ukrayna Karayları Başkanı) - "Baltatiymez Türkçe'ye
çevrildiğinde balta değmemiş anlamına gelmektedir. Mezarlıkta kayın ağaçları
bulunmaktadır ve bu ağaçlara dua etmekteyiz. Her bir soyun kutsal kayın ağacı
vardır. Mesela bizim soyumuzun kayın ağacımız var. Biz oraya gidip dua ediyoruz.
Bu ağaçlar kutsal olduğu için dalları koparmak bile yasaktı. Ağaçların dipleri
dairelenmiştir ve bu daireler güneş anlamına gelmektedir. Taşların üzerindeki
baskılar solar yazısıyla yazılmıştır ve bütün Türk halklarına aittir bu
baskılar. Bildiğiniz gibi Evliya Çelebi bu mezarlık hakkında bir çok yazı
yazmıştır.”
Karayların gündelik yaşantılarının yanı sıra yemek adetleri de Türklerle
benzerlik taşımaktadır.Kıbın ve Köbete Karayların ulusal yemeği.
Karay Türkleri, yüzyıllar boyunca Yahudilerle birlikte yaşamış olsalar da,
birbirleri arasında evlilik yapmamışlar. Kendi kültürel özelliklerini ve dini
inançlarını saklamayı başaran bu Türk topluluğu ne yazık ki dünya coğrafyasında
yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.
Karaylar
1. Bölüm
Jozifas Firkosicius- "Biz Litvanya Karaylarıyız. Litvanya Karayları, Kırım'dan
esenlikle gelmişler. Bizim atalarımız Hazarlar ve Kıpçaklardır."
Pek çoğunuz şimdi konuşulan dil Türkçe'ye benziyor ama Türkçe değil diye
düşünüyorsunuz... Bunlar da kim? Nerede yaşıyorlar? diye soruyorsunuz... Onlar
Karay Türkleri.
Dil ve kültür benzerliğimiz bizim aynı kökten geldiğimizi kanıtlasa da,
nüfusları günümüzde 2000'e kadar inmiş olan Karay Türklerini pek
çoğumuz tanımıyoruz.
Onların tarihteki en önemli devletlerden Hazar İmparatorluğu'nun varisleri
olduğunu bilen ise çok az... Geçtiğimiz yıllarda bir belgesel kanalında onların
hakkında kısa bir film gösterilmişti. Filmi seyrederken bir çok insan biraz
dikkatle dinlediklerinde Karayca'yı anlamaya başladığını fark etti.
Discovery
O filmde, Karayca'nın Birleşmiş Milletler tarafından korunması gereken diller
arasına alındığı söyleniyor, ancak Karayca'nın kökeninin Türkçe olduğu
belirtilmiyordu. Çoğu insan, Karayların kim olduğunu ve Türklerle ilişkisini
merak etmiş, ancak bu sorularına pek yanıt alamamıştır.
Bu sorulara yanıt aramak için yola çıktığımız belgeselde, dünyanın çeşitli
bölgelerine dağılmış Karay topluluğunun kültürünü, geleneğini ve lisanını
inceleyeceğiz. Tüm bunları seyrederken Türk olmanın yüzyıllardır değişmez kuralı
olan yürek sıcaklığını ve samimiyeti hissedeceğiz. Ancak bizi bu topluluklara
yaklaştıran güçlü bağ, yılların tahrip edici gücü karşısında gittikçe
inceliyor...
Doç . Timur Kocaoğlu- "Karay Türklerinin Türklükleri nerden geliyor sorusuna
şöyle cevap verebiliriz. Karayların kendilerinin, gerek geçmişte yazdıkları
eserleri gerekse bilim adamlarının yazdıklarına göre Karayların köklerini Hazar
İmparatorluğuna kadar geriye götürebiliyoruz."
Milattan sonra 4. yüzyılda, Asya'dan Ural dağları üzerinden Batıya gelen Hunlar,
Ünlü Attila başkanlığında Avrupa ortasında büyük bir imparatorluk kurmuştu.
Attila'nın 5. yüzyıl ortasında ölümünden sonra Hun imparatorluğu dağılır. Onun
yerine Ural dağları ile Avrupa arasında çeşitli Türk devletleri ortaya çıkar.
6.yüzyılda, bugünkü Hazar denizi, Karadeniz'in kuzeyi ve Kafkasya'da büyük bir
devlet olan Hazar İmparatorluğu kurulur. Hazar Türklerinin kağanı Buyan, 740
yılında Yahudi dinini devletin resmi dini olarak ilan eder.
Doç. Timur Kocaoğlu- "Ancak Kaan ailesi ve soylular Yahudi dinindeyken halkın
çoğunluğu ise çeşitli dinlerde yaşamışlar. Bunlar Hıristiyanlar, Müslümanlar,
Yahudiler ve geleneksel eski Türk Dini olan Gök tanrıcılığa dayalı Şamanizm halk
arasında uzun asırlar boyunca devam etmiş."
Hazar devletinin 11. yüzyıl başında dağılmasından sonra, oradaki Yahudilik
inancındaki Hazarların büyük bir bölümü Kırım'da kalırken, bir bölümü de Avrupa
içlerine göç eder.
Bugün dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmış 2 bin kadar Türk soyundan gelen
Karaim bulunmaktadır. Bu 2 bin Karay Türkü ağırlıklı olarak Kırım'da,
Ukrayna'da, Polonya'da, Litvanya'da, Rusya'nın çeşitli yerlerinde ve az sayıda
Avrupa ülkelerinde, ABD'de ve hatta Avusturalya'da yaşıyor.
Günümüzde Karay Türklerinin büyük bir bölümü çeşitli nedenlerle ana dilini
konuşamıyor. Ancak Karaylar geçmişte, nine ve dedesinin Türkçe konuştuğunu ve
kendilerinin Hazar Türk kültürüne ait olduğunu çok iyi biliyor.
Anna Abkowicz- "Benim annem de babam da Karaim dilini biliyorlar fakat bize hiç
öğretmediler. Litvanyada Karaim dilini öğreten yaz okulunu katıldım şimdi
Polonyada da bu dili öğrenmeye devam etmek istiyorum. Gelenek ve
göreneklerimizi, kültürümüzü yaşatmaya çalışıyoruz. Çocuklara kültürümüzü,
yemeklerimizi dini günlerimizi öğretmeye çalışıyoruz, geleneklerimizi muhafaza
etmenin önemini anlatıyoruz."
Irena Jaroszyınska Polonya Karayları Derneği Başkanı- "Milli Karay giysilerini ,
dans ve şarkılar öğrenen çocukların dans grubu sayesinde tanıtabiliyoruz.
Çocuklara orijinal giysilere dayalı giysiler dikiyoruz. Örnekleri, doğru stili
kaybetmemek şartıyla eski giysilerden alıyoruz. Ne yazık ki dil topluluğumuzun
en zayıf tarafı.Benim neslim Karayca konuşmuyor diyebilirim. Anlayabiliyor ve
okuyabiliyoruz ama konuşamıyoruz."
Anna Akbike Sulimowicz- "Küçük halkımız ihtisaslı Türkolog diyebiliriz. En
sevdiğimiz meslek Türkolog olmak."
Zafer Karatay- "İlgi nereden geliyor?"
"Sanırım 19 yy'ın sonlarına doğru dini kimlik daha geri plana alınarak daha çok
vurgu etnik kimliği daha ön plana çıktı. Ve o zamanlar Türklere, Türklüğe daha
çok büyük ilgi duymaya başlandı."
Mariola Abkowicz- "Çocuklarımız geçen sene Kırıim'da Türk halklari için
düzenlenen bir kampa katıldılar. Tatarlar ve Gagavuzlar da vardi. Çocuklar bu
kamptan cok memnunlardı. Çünkü aralarında ortak bir şey buldular. Burada
Polonya'daki Tatarlar ile bir bağlılıik hissediyoruz, ama bunun dışında Slav
halkları arasında Türk kökenlerimizden ayrı bir yerde yaşıyoruz."
Sergei Sinani, Gözleve Karaim Kültür Derneği Bşk. - "Biraz konuşuyorum. Çünkü
ailemde sadece annem biliyordu, şimdi ise kendi dilime büyük ilgi göstermeye
başladım."
Karaycayı çocuklarınıza öğretiyor musunuz?
"Öğretmeye çalışıyoruz. Ama her şey o kadar kolay değil. Bir de kendimiz
bilmediğimizden çocuklarımızdan onu istemek pek doğru olmuyor. Bizim kültür
derneğimizde de gelen insanlara Karaim dili kursları verilmektedir. Çocuklarımız
da oraya gitmektedirler."
Bugünkü Karay Türklerinin oluşumundaki ilk katmanı Hazar Türkleri meydana
getirmektedir. Ancak daha sonraki yüzyıllarda Peçenekler, Kumanlar ve başka
Kıpçak Türk boyları ile bir arada yaşaması, Karayların kültürüne önemli derecede
etki etmiştir.
Jozifas Firkovicius- "Biz Litvanya Karaylarıyız. Litvanya Karayları, Kırım'dan
esenlikle gelmişler. Bizim atalarımız Hazarlar ve Kıpçaklardır. Karayca
konuşuyoruz. Dilimiz Türk dilidir."
Karay Türkçesi denilen yazı ve konuşma dili, genel Türk dilinin "Kıpçakça" ana
lehçesine bağlı bir Türk dili koludur. Karayca kendi içinde 3 ağza ayrılır:
Birincisi Kırım ve Ukrayna'nın başka yerlerinde konuşulan "Kırım Karayca ağzı"
dır.
Arzu Tiryaki- "Pek güzel. Ben pazarda konuşuyorum onlarla (Tatarca)
şaşırıyorlar. Siz ne güzel Tatarca konuşuyorsunuz diyorlar."
İkincisi Polonyada konuşulan "Haliç-Lutsk Karaycası"dır.
Zafio Abkowicz- "Ben küçücük sivrisinek, gün boyunca uçarım, eğer işitsem
dedikodu, hemen onu yutarım."
Üçüncücü Litvanya'da konuşulan "Trakay Karaycası"dır.
Jozifas Firkovicius- "Aşkenazlar bize belge verdiler. Üstünde , bizim
İsrailoğulları'ndan gelmediğimiz yazıyordu. Biz Türk'üz. Dilimiz Türk dilidir."
Karay Türkçesi, birada yaşadığı çeşitli milletlerin dillerinden çok sayıda
kelime alarak yüzyıllar içinde farklılık göstermiştir. Cümle yapısı ibadet dili
olan İbranice'nin etkisiyle, ayrıca yazı dili olan Latin ve Kiril alfabesinin
sonucu bozulmuştur.
Genel Yahudilik Tevrat kutsal kitabı yanı sıra, ağırlıklı olarak “Talmud”a, yani
Yahudiliğin sözlü geleneğine dayanır. Karaizm mezhebi ise, Talmud'u kabul etmez
ve yalnızca “Tevrat”a sımsıkı bağlı kalır.
Anna Akbike Sulimowicz- "Onlar, yani Karaylar sadece Tevrat'ı kabul ediyor. Yani
Yahudilerin ilave ettikleri kutsal kitapları, Mişma, Dimara ve diğer şeyleri
kesinlikle kabul etmiyoruz. Bir de bu fark var. Hz. İsa'yı ve Hz. Muhammedi
peygamber olarak görüyoruz."
"Karay" kelimesi İbranice "Kara" yani "okumak" sözünden gelir. "Karay" kutsal
metni okuyan demektir ve Karay sözünün çoğulu olan "Karaim" de "Karaylar"
demektir!
Doç. Timur Kocaoğlu- "Karay ve Karaim denilen dini cemaat bugün dünyada 50 bin
kişiden oluşmaktadır. Ancak bu Karaim cemaatinin büyük bir kısmı Türk değildir.
Bu 50 bin kişiden ancak 2 bin kadar Karay kendi atalarının geçmişte Karay
Türkçesinde konuştukları ve Türk olduğu bilincindedirler."
Yüzyıllar boyunca Karay Türkleri, Musevilerle birlikte yaşamış olsa da,
birbirileri arasında evlilik yapmamışlar, böylece kendi kültürel özelliklerini
ve dini inançlarını saklamayı başarmışlardır.
Jozifas Firkovicius- "Aşkenazlar ve Karaylar evlenmezler. Bir Karay erkek Sadece
bir Karay kadınla evlenir. Eğer Karay kızı bir Aşkenazla evlenirse iki din
karışır."
Kırım kökenli oldukları için, Kırım'ı anavatan olarak kabul etmektedir. 11.
yüzyılda Hazar Türkleri dağıldıktan sonra Karay Türkleri, Bahçesaray
yakınlarındaki Kırk Yer Kalesi yani ÇUFUT KALE merkezli küçük bir prenslik
olarak varlıklarını devam ettirmişti. Kırım Hanlığı zamanında ise Han'a
bağlanmış, ancak kendi yerel hükümetlerini korumuşlardı.
XIX. yüzyılda Rus İmparatorluğu zamanında da Karaylar eşit haklara sahip
vatandaşlardı. Dini ve dünyevi liderleri tarafından iç işlerinde bağımsız olarak
yönetiliyorlardı. Ancak Sovyet Rusya döneminde Karayların idari ve dini yapısı
Komünist Rus yönetimince imha edildi.
Kırım Karay Türklerinin nüfusu baskılar ve zorunlu yapılan göçler sonucu
10'da bire kadar düştü. Kırım Karay Türkleri ancak 1980'li yıllarda Sovyetler
Birliği'nin dağılmasından sonra tekrar örgütlenmeye başladı.
Davd EL- "Benim adım Davud, El Davud. Ben Türkçe konuşmak isterdim. Ama ben bu
dili biraz konuşabilirim.İyi konuşamama sebebim 70 yıllık Sovyet döneminde, Türk
dilinde konuşmak yasaktı. Anne babalarımız Karaimce konuşuyordu. Çocukken
öğrendiklerim aklımda kaldı. Mesela Tatarlar konuşurken bazı kelimeler benziyor
diye hatırlıyorum."
"Yaza çıksam ev alsam, kiremit koysam ah. Alırdım bir kızcık borç bulsam ah.
Borçla kız olmaz say parasını al."
EL Davd- "Fark ettiğiniz gibi Karaimce konuşmaya çalıştım. Umarım siz beni
anladınız. Ben de sizi Türkçe anladım. Bu önemli bir sorundur. Özellikli ulusun
yenilenmesi değil de ulusun saflığının korunması öne alınmaktadır. Bildiğiniz
gibi önceki totaliter rejimin altında Türkler bastırıldığından ve Ukraynalılar
ve Karaimlerin karışımı sonucu ulusun saflığı kaybolmaktadır."
1989 yılında kurulan Kırım Karaylar Derneği, Kırım'ın Akmescit, Gözleve, Kefe,
Bahçesaray ve benzeri yerlerindeki Karaim cemaatine hizmet veriyor. Karay
kimliğini, geleneğini, dilini, kültürü ile dinini korumak ve geliştirmek
amacıyla kurulan dernek, çeşitli yayınlar da çıkarmakta.
David Tiryaki, Gözleve Din Cemiyeti Reisi- "Eğer unutsam seni Kudüs ve seni sağ
koluma almayı unutursam, dilim damağıma yapışsın seni özlemezsem eğer, eğer
sevincimin üstüne çıkarmazsam.
Dilin yenilenmesi ve korunması önemlidir. Bugün bu dili saf konuşan genellikle
yaşlı insanlar olduğundan dolayı bu dili iyice öğretebilen genç ve yetenekli
öğretmenler yok. Bu yüzden dil öğreten okulları açamıyoruz. Ama 2002 yılı TİKA
yardımıyla Rus dili inde ve Karaim Türkçe'si ile dua el kitapları çıkartıldı."
Vladimir Örmeli- "Bu Baltatiymez Mezarlığı'dır. Avrupa'daki Türk mezarlıklarının
en eskisidir. Baltateymes Türkçe'ye çevrildiğinde balta deymemiş anlamına
gelmektedir. Daha önce gördüğünüz gibi mezarlıkta kayın ağaçları bulunmaktadır
ve biz bu ağaçlara dua etmekteyiz. Her bir soyun kutsal kayın ağacı vardır.
Mesela bizim soyumuzun da kayın ağacı vardır. Biz oraya gidip dua ediyoruz. Ama
kimseye belli etmiyoruz. Bu ağaçlar kutsal olduğu için dalları koparmak bile
yasaktı.
Ağaçların dipleri dairelenmiştir ve bu daireler güneş anlamına gelmektedir.
Bundan eskisi yoktur ve bizim bütün insanların düşünceleri bu noktaya doğru
yönelmektedir. Burası bizim kutsal yerimizdir. Buraya hergün birisi ziyarete
gelir. Kale adındaki Etnik Kültürel Merkezi'nin gençleri bu mezarlığı
temizlemeye gelmektedir. Bu yazılar eski İncil dilinde yazılmıştır, bu tanrının
dilidir. Taşların üzerindeki baskılar solar yazısıyla yazılmıştır ve bütün Türk
halklarına aittir bu baskılar. Bildiğiniz gibi Evliya Çelebi bu mezarlık
hakkında bir çok yazı yazmıştır."
Türklerin, taa Orta Asya'dan çıkarak Batı'ya doğru başlattığı yolculuk,
yüzyıllar boyunca devam etmiş, bu göç hareketi 14.yy.da Litvanya'ya kadar
yayılmıştı. Litvanya Büyük Dükü Vytautas 1397-1398 yıllarında Altın Orda üzerine
sefer yaptığında, Kırım'da yaşayan Karaylardan 500'e yakın Karayı ailesi ile
birlikte, 3-4 bin kadar da Tatarı da yalnız olarak Litvanya'ya getirtmiş,
kendisi için saray muhafızı yapmıştı.
Bugün Litvanya'da iki küçük Türk topluluğu yaşıyor, Karay Türkleri ve Tatar
Türkleri. Litvanya halkıyla iyi geçinen iki topluluk tarih boyunca ulusal
kimliklerini devam ettirmiştir. Trakay şehrine yerleşen Karaylar saray
muhafızlığı dışında çiftçilik ve başka işlerle de uğraşmıştır.
Bu küçük Karaim topluluğu, kendine özgü inançlarını ve Kıpçak Türk lehçesindeki
dillerini ancak 20.yy başlarına kadar koruyabilmişti. Sovyet döneminde dini
vecibelerini yerine getirme imkanı bulamamış, topraklarına el konulmuş ve bu
baskılar üzerine topluluk dağılmıştı. Böylece, kültür ve dilin genç kuşaklarca
benimsenmesi 40 sene boyunca kesintiye uğradı.
Jozifas Firkovicius- "Karay dilini konuşurlar ama çok değil. Gençler bu dili
bilmiyorlar. Ama büyüyünce bizim konuşmalarımızı anlayabiliyorlar. Karay dilini
anlıyorlar ama konuşamıyorlar. Litvaca , Slavca, Polonyaca konuşuyorlar.
Anlıyorlar, ama küçükler öğrenemediler. Çünkü, Bolşevik zamanında öğrenmek
mümkün değildi. Kinesaya da gidemiyorlardı."
Yüzyıllar önce gelen 1,500 kadar Karayın sayısı, bugün sadece 250'dir.
Jozifas Firkovicius- "Trakay şehrinde iş imkanı yoktur. Karayların çoğu
Vilnius'a Gittiler. Polonya'ya dağıldılar. Şimdi bizden sadece 250 kişi var
Litvanya'da. Polonya'dabirkaç yüz Karay yaşıyor."
"Kıbını şöyle hazırlıyoruz. Önce un koyuyoruz. Sonra üstüne yumurta , tereyağ,
tuz, süt, kaymak koyuyoruz.hepsini karıştırıyoruz, yoğurup mayalanmasını
bekliyoruz.o mayalanırken içini hazırlıyoruz.eti kesiyoruz, üstüne soğan
koyuyoruz.karabiber, tuz, su, biraz yeşillik koyuyoruz iyice
karıştırıyoruz.bundan sonra hamurları küçük küçük açıyoruz.içine eti koyup yarım
ay şeklinde kapatıyoruz. üstüne iki delik açıyoruz.sonra fırına koyup
pişiriyoruz."
Litvanya kalesini savunmak için Kırım'dan gelen Karaylar, yaklaşık 600 senedir
Trakay'da yaşıyor. Bugün Litvanya'nın milli azınlıklarından biri olan topluluk,
kültürünü ve dilini yeniden canlandırmak, yaşatmak ve korumak için büyük çaba
göstermektedir.
Karayların küçük bir bölümü de bu gün Polonya'da özellikle Varşova'da
yaşamaktadır. İbadethaneleri olmayan Karayların Varşova'da büyük bir
mezarlıkları bulunmaktadır.
Szymon Pilecki, Polonya Karay Cemaati Bşk- "30 yıldan beri Dini Karay
Cemiyeti'nin başkanıyıim. Polonya ve Litvanya'da cemiyet yaklaşık 600 yıldan
beri varlığını sürdürüyor. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Karaylar'ın bazıları
özellikle Haliç ve Ludzk'dan yurda geri gönderme antlaşmasına dayalı, 2. Dünya
Savaşı'ndan sonraki sınırları olan Polonya'ya taşındılar. Şu an Polonya'da
yaklaşık 150 kişiyiz. Polonya'nın çeşitli şehirlerine yayılmıştır."
Irena Jaroszyınska, Polonya Karayları Derneği Bşk- "Varşova'da şu an kökten,
yani Karay anne babası olan 10'dan fazla kişi var. Ama daha
büyük bir grup oluşturuyoruz, çünkü karışık evlilikler var ve çoğu kişiler
eşlerini Karay toplumu icin çalışmalara angaje ediyor. Çocukları da
etkinliklere, gündelik yaptığımız şeylere katıyor, bilgilerini çoğaltıyorlar.
Ana dilimizi, onun kökenini, ahengini göstermeye çalışıyoruz. Şiir okuyor,
Karayca şiir ve kısa öyküler yayınlıyoruz. Küçük topluluğumuza nazaran az da
yayınlamıyoruz. "Avazımıs" - sesimiz denen bir dergi yayınlıyoruz."
Doç. Timur Kocaoğlu- "1920 ve 1940 yılları arasında özellikle Litvanya ve
Polonya'da Yaşayan Karaylar ortasında yayın basın işlerinin yoğunlaştığına Tanık
oluyoruz. Bu dönemde Karaylar arasından çok sayıda şair ,bilim adamı yazar
yetişmiş, çok sayıda kitap ve dergi yayınlanmıştır. 2. Dünya savaşından sonra
Sovyetler döneminde ve döneminden sonra tekrar Karayların yayın faaliyetlerinde
bir canlanma görüyoruz."
Karay halk kültürü ve edebiyatı diğer Türk toplulukları ile benzerlik gösterir.
Karaylar'ın da divanları, halk edebiyatları, mitolojileri vardır. Halk arasında
yaşayan Muzyulqanla "dertli gelin" düğün törenlerinde söylenir. Çağdaş Karay
Edebiyatı'nın önde gelen ismi Aleksander Markowicz Karay Türkçesi'ni
canlandırmıştır. Markowicz "Yanhı Yırlar" yani Yeni Türküler ve "Tozdurhan
Birtik" yani Dağılmış Buğday adlı şiirleri ile de tanınmıştır.
Litvanya Karaylarının 1996'da basılan "Men Karayçe Ürenem" ya'ni "Ben Karayca
Öğreniyorum" adlı Karayca gramer ve kendi kendine öğrenme kitabı çok önemlidir.
"Türk kardeşlerimiz, akrabalarımız bize geldiler. Bize geldikleri için çok
memnunuz. İstiyoruz ki unutmayın bizi."
Karaylar
2. Bölüm
Jozifas Firkovicius- "Biz Litvanya Karaylarıyız. Litvanya Karayları, Kırım'dan
esenlikle gelmişler. Bizim atalarımız Hazarlar ve Kıpçaklardır. Karayca
konuşuyoruz. Dilimiz Türk dilidir."
İlk bölümümüzde Karayların Yahudi dininden bir Türk topluluğu olduğunu anlatmış,
sayılarının gitgide azaldığına dikkat çekmiştik. Günümüzde dünya üzerinde
sayıları 2000 kadar olan Karay Türkü, yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Dillerini büyük bir oranda unutmuşlar, ancak kendilerinin Türk olduğunu ve Türk
kültürüne bağlı olduğunu bilmektedirler.
Ağırlıklı olarak, Kırım ve Litvanya'da yaşayan Karayların bir kısmı da
İstanbul'da yaşamaktadır. Karayların İstanbul'daki geçmişi çok eski zamanlara
kadar gider. Bizans imparatorluğu sırasında İstanbul'daki Karaylar, bir çok kez
Hıristiyan taassubu yüzünden İstanbul'dan kovulmuşlardı. Karayların İstanbul'a
geri gelerek burada, artık sürekli olarak yaşaması, ancak Fatih'in İstanbul'u
fethinden sonra mümkün olabilmiştir. Fatih Sultan Mehmet yalnızca Karayları
değil, Bursa ve başka yerlerde yaşayan Yahudileri de İstanbul'a getirterek
yerleştirmiştir.
Doç. Timur Kocaoğlu- "Burası Karaköy! İstanbul'un bir çok semtinde 'köy' sözü
var; Hasköy, Arnavutköy, Kadıköy gibi. Acaba buraya neden Karaköy denmiş? Bu
adın başındaki 'Kara' kelimesinin renkle bir ilgisi yok. Bu Karay Türkleriyle
ilgili bir kelime. Tarihe baktığımızda, İstanbul 1453 yılında Türkler tarafından
alındıktan sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli yerlerinde yaşayan Karayları
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'a getirtmiş buraya yerleştirilmiş. Karaylar yoğun
olarak bulundukları için "Karay köyü" anlamında 'Karayköy' olmuş ve zamanla da
'Karaköy' olmuş! Karaylar, Karaköy dışında, Balıkpazarı, Tahtakale, Unkapanı,
Balat, Edirnekapı, Hasköy gibi semtlerde de yaşamışlar."
İstanbul'da bugün Karay Türkleri'nin sayısı yok denecek kadar azdır. 1979
yılında 150 kişi olan Karayların sayısı 1990'larda 100'e kadar düşmüştür.
Bugünse İstanbul'da ancak 50 kadar Karay Türkü yaşamaktadır. Sayılarının
azalmasının en önemli nedeni dini cemaat dışında yapılan evliliklerin yani
Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlarla yapılan evliliklerin artmasıdır.
Selim Tanatar, Cemaat Üyesi- "55-60 kişi civarında. Bunların çoğu yaşlı
kişilerden ibaret sebebi. Kendi aramızda evlenmemiz icab ediyordu. Bazı zaman
kadınlar bazı zaman erkekler çoğunlukta oluyordu. Devamlı olarak kendi aramızda
eş bulamıyorduk. Cemaatin de bundan ötürü kimisi kendi dinine göre kimisi ırkına
göre eş buluyordu. Nihayet bende kendi zamanımda dinime göre eş bulamadığımdan
ırkıma uygun bir eş buldum. Dolayısıyla benim eşim müslüman. Bizim aramızda
dinden ötürü problem yok."
Neşe Karatay- "Şimdiki gençler ne yapıyor?"
Selim Tanatar- "Benim görüşüme göre kimi ırkına kimi dinine göre evleniyor.
Veyahut üniversitede seviştikleri için birbirlerini sevdikleri için Müslüman'la
evlenen var Musevi'yle evlenen var. Değişik milletlerden evlenen var, bir
çorbadır gidiyor."
Neşe Karatay- "Peki Karay topluluğunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?"
İlya Avramoğlu- "Valla Karay topluluğunun geleceği yok. Biz son nesiliz. 50-60
kişi civarındayız. Benim eşim Musevi cemaatinden. Çocuklarım da Musevi
cemaatiyle daha çok ilgileniyor. Çünkü benim evlatlarıma verebileceğim sosyal
aktivite yok, dini öğreti yok. Bununla ilgili sistemimiz yok. İstanbul Karaim
cemaati son nesiliz. Bir müddet sonra yok olacak tahmin ediyorum. Bir mucize
yaşanmazsa. Biz mucizelere inanırız. Gelecekte ne olacağı bilinmez."
Neşe Karatay- "En son evlilik ne zaman oldu İstanbul'da bir Karay bir Karayla?"
Yakup Tanatar- "Aşağı yukarı 10-11 sene evvel vaki oldu. Bu kişi Kırım'dan bir
eş bulup İstanbul'a getirdi."
Karayların 1979 ile 1992 yılları arasında çeşitli Avrupa ülkeleri, Amerika,
İsrail ve hatta Avusturalya'ya göç etmesi, sayının azalmasının bir diğer
nedenidir.
Neşe Karatay- "Peki diğer karaim topluluklarıyla ilişkiniz nasıl?"
Mihail Örme, Mütevelli Başkanı- "Onlarla zaman zaman mektuplaşarak veya onlar
buraya gelip gittikleri zaman, onlarla görüşmek suretiyle, istisnaide olsa bazı
buradaki Karaimler Litvanya'ya gitmiş olabiliyor. Ben Litvanya'ya gitmedim ama
Kırıma gidip baba ocağını, ailelerin yetiştiği yeri görmeye diyalog kurmaya
çalıştık. Ama bu çok devamlı ve sıkı bir işbirliği veya görüşme şeklinde tecelli
etmiyor."
Neşe Karatay- "İstanbul'daki Karaim cemaatinin en küçük üyesi kaç yaşında?"
İlya Avramoğlu- "Şimdi erkek olarak soruyorsanuz. Anneden babadan Karay olarak
gelen en genç üye şuanda benim, 45 yaş."
Tarih olup kaybolmaktan korkan Türk Museviler, Hasköy'deki ibadethanelerini,
sayılarının azlığına rağmen özenle korumaktadır.
Yakup Tanatar, Cemaat Üyesi- "Bu ibadethanemizin tarihçesi çok eski olduğunu
söylerler. Hatta Bizans zamanına kadar gidildiği söylenir. Bu ibadethanemizin
1729'da geçirmiş olduğu yangın neticesinde tekrardan inşaası edilmiş olup
1774'te 2. bir yangın geçirmiştir. 1800'de bugünkü durumda tekrardan inşa
edilmiştir. Bu ibadethanemiz ahşap olup alt kısmında erkeklere mahsus ibadet
etme yeri bulunur. Üst kısmında da kadınlara yönelik ibadet etme yeri
bulunmaktadır. Hazanın dua ve parçalar okuduğu yerdir. Orasını TEVA olarak
adlandırıyoruz."
Mihail Örme, Mütevelli Başkanı- "Bayram günleri çocukken buraya gelirdik.
Babamızda beraber o zaman dualarda baya kalabalık cemaat vardı. Tamamen dolu
olurdu. Gelen insanları almak zorlaşırdı. Daha sonra tabi gittikçe gelenlerin
adedi azaldı. Bütün Hasköy civarında oturan karaimler istanbulun çeşitli
bölgelerine göç ettiler. O zaman 400-500 kişilik topluluk olduğu söylenir."
Karaylar, 3 dine saygılıdır ve özellikle İslamiyetten etkilendikleri çok belli
olan dini uygulamaları vardır. Karaylarda temizlik hükümleri diğer Yahudilere
göre daha sıkıdır. Yahudilerden farklı olarak ibadethaneye abdest alarak
girerler. Kinesa'ya girmeden ve Tanah okumadan önce el ve ayaklar İslamiyet'teki
gibi yıkanır.
Kinesa'ya tıpkı Müslümanlar da olduğu gibi ayakkabı çıkarılarak girilir ve
Kinesa dışında bile Tevrat'ı okumak için mutlaka ayakkabı çıkarılır. Karaylar
Kinesa'da, ibadetlerini secde ederek yaparlar. Karay mabedi olan Kinesaların
yönü güney-doğuya doğrudur. Yani Karaizm'de de kıblenin yönü güney doğu olup
burada bir sunak vardır. Mezarların defin yönü kuzey güney istikametindedir.
hutbede, halifenin adı anılır, mukaddes yerler olan Mekke, Medine ve Kudüs için
dua edilir. Karaylar diğer Yahudilerden farklı olarak, Musa'dan sonra gelen
peygamberlere, İsa ve Muhammed Peygambere de İnanır.
Jozifas Firkovicius- "Aşkenazlar bize belge verdiler. Üstünde , bizim
İsrailoğulları'ndan gelmediğimiz yazıyordu. Biz Türk'üz. Dilimiz Türk dilidir.
Biz de Tanrıya dua ediyoruz. Tanrı'nın sözlerini tanıyoruz."
Genel Yahudi dininin aksine Karaim dininde ruhbanlık sınıfı yoktur. "Kinesa"
denilen Karaim ibadethanelerindeki dini törenleri özel olarak eğitilmiş olan
"Hazan"lar yönetir. Hazanlar dini görevleri gönüllü olarak yürütür, ayrıca para
kazandıkları bir meslekleri vardır. Hazanların görevleri arasında Kinesa'daki
dini ayinler, ibadetler, dua okumalar ve nikah kıyma vardır:
"Hepimiz lideriz, aynı zamanda da işçiyiz" diye durumu tasvir eden Karaylar da,
liderlik yoktur. Karaylar'ın bağlandığı Tevrat, Yahudilerinkinden ayrıdır.
Yahudiliğin kelime-i şehadeti gibi olan "Duy işit İsrail" sözlerini, "Duy İşit
Karay'' şeklinde söyleyen Karaylar, bazı bayramlarda ve takvimde de Yahudilerden
ayrılır. Bu dini yaymak veya sonradan kabul etmek prensip olarak imkansızdır.
Bir insan ancak doğuştan Karay olabilir.
Karaizm'e inanan Karay Türkleri Alemlerin Rabbi'ni, kadim Türk Ruhaniyetinin
tanımı ile "Tengri" olarak adlandırırlar, nadiren de "Alla" adını kullanırlar.
Yahudilikteki sünnet adeti, Karaylarda daha sıkıdır ve çocuk doğduktan sonra 8
gün içinde sünnet edilmesi gerekir. Sünnet olacak oğlan Şabat elbisesi içinde
sünnet edilir.
Jozifas Firkovicius- "Oğul doğduğunda ona ad vermek lazım. Adı da
burada, kinesada vermek lazım. Babası "adı budur" diye bana söyler. Kinesada ad
verilir. Evde ziyafet ve düğün yapılır. Kız çocuk doğduğunda ad verilir ama
ziyafet verilmez, ikram erkek çocuk doğduğunda yapılır. "oğul doğdu, kıvanç
bize" diye şarkı söylenir."
Evlenme çağına gelmiş kız ve erkek Karay gençleri, ailesi, yakın akraba ve
cemaat tarafından muhakkak bir Karay ile evlenme gerektiği konusunda öğüt
verilerek yetiştirilir. Bu gelenek Litvanya Karaylarında hala çok güçlü olduğu
halde, Kırım Karaylarında biraz zayıflamış ve özellikle İstanbul Karaylarında
çoktan terkedilmiştir. Eskiden mezhep dışından evlenenler Karay cemaatinin içine
kabul edilmezmiş.
Anna Akbike Sulimowicz- "İsraillerdekilerle yani Karaim dini olan fakat Türk
olmayan Karaimlerle pek yani fazla yakın münasebetlerimiz yoktur."
Zafer Karatay- "Yani Türk olduğunuz için ?!"
Anna Akbike Sulimowicz- "Türk olduğumuz için."
Zafer Karatay- "Evlilik de yok onlarla yani hiç bir şekilde."
Anna Akbike Sulimowicz- "Yok hiç bir şekilde."
Eski Karay adetine köre "Karay Toyu" yani Karay Düğünü'nde Hazan düğün
topluluğuna şöyle seslenir- “Artheylar biyançler ortamızda! Kutleybız sizni!
Yaşarğeysız da onarğeysız! Uruvuyuz ortamızda yayılsın!Amen!”Çoğalsınlar
mutluluklar aramızda! Kutlarız sizleri! Uzun yaşayın da başarılı olun! Nesliniz
aramızda yayılsın! Amin!
Jozifas Firkovicius- "Düğün çok az olur. Düğünler nasıl olur? Herkes
evde toplanır. Yazılı kağıt hazırlanır. İsmi bitik. Belgede gelinin ne vereceği,
neler yapılacağı, damadın da geline ne vereceği , nasıl bakacağı, nasıl
geçindireceği yazılıdır. Ondan sonra gelini bir evde giydirirler. Damadı da
ikinci evde giydirirler. Yeni ve güzel elbiseler giyerler. Sonra kinesaya
gelirler. Kinesada ben dini lider olarak bu belgeyi okurum; "işte ben bu kadına
böyle böyle şeyler alırım, ona bunu bunu veririm, ben ona bakarım” diye yazar."
Karay düğünlerinde söylenen şarkılardan biri;
Nar parçası gibi mutluyum senden,
Misk ve tarçın kokusu geliyor evinden,
Büyük saray gibi ulu senin duruşundan.
Canım senin nazik canına eklendi,
Gözlerinin güzelliği yüreğe bağlandı.
O ayın aklığı, güneşin ışını,
Onun sevgisi her yerde büyük.
Başlık parasını arttırsam verir misiniz kızı?
Evet, canım canına gerçekten bağışlandı,
Gözlerinin güzelliği yüreğe bağlandı.
Karayca:
Nar késekten kibik uşanamın sénden,
iyişli muşki, sınamon küküydir üvüyden,
biyik saray kibik biyik sén stanıydan.
Da canım canına süver bék qoşuldu,
körkü közlerinin ürekke baylandı.
Ahlığı ol aynın, yarığı quyaşnın,
biyik orunlarda süverligi anın.
Bériyiz ma qıznı arttırım qalının.
Da canım canına kérti sımarlandı,
körkü közlerinin ürekke baylandı.
Evlilik adetlerinde bizimkilere benzeyen yönler vardır. Örneğin Düğün öncesinde
gelin hamamı yapılması adetini hepimiz çok iyi biliriz. Karay Türklerinde de
düğünden önce kız tarafı hamama götürülür. Düğün yemeklerinde ise hepimizin
yakından tanıdığı dolma, etli yemekler, börek, pirinç pilavı ve komposto ikram
edilir.
Anna Akbike Sulimowicz- "Bir çömlek kırılır, uğur getirsin diye. Damadın
omzundan ve sırtından vuruluyor ve damat kaçıyor. Ondan sonra gelinin evinden
damat kızı almaya geliyor. Ve biraz para, biraz votka, biraz şeker veriliyor ve
kızı satın alıyor. Tabi pazarlıklar sürüyor. Böyle söyleşmeler, gülüşmeler... Ve
ondan sonra herkes, damat, gelin, şahitler ve Ataman yani düğünü yöneten kişi ve
saça yani kadın, onlar hep birlikte Kenesa'ya tapınağa giderler ve orada resmi
dini nikah kıyılır."
Ölülerin arkasından helva yemek Karaylarda da gelenek halini almıştır. Yine
ölümden yedi gün sonra mevlit yapılması çok rastlanan bir durumdur.
Vladimir Örmeli- "Ölümle ilgili adetlerimiz şöyledir. Birisi öldüğü zaman
sofrada Kara helva bulunması gerekir. Öldüğü gün, yedinci ve kırkıncı günleri
Kara helva yapılır. Bir yıl sonra ise bayram helvası yani ak helva yapılır. Ak
helva pişirilmesi ölen insanın ruhunun artık cennette olduğunu gösterir. O
yüzden yıllığı bayram gibi kutluyoruz. Kara helvanın acı olması gerektiğini
söylemeyi unuttum. Neden acı çünkü hepimiz acı çekiyoruz, yıllığında ise cennete
gittiği için kutlama yapıyoruz."
EL Davud- "Sonra ölüme kadar bütün adetler kanun ve dine bağlıdır. İnsan
öldüğünde gömülür. Ve Hazan dua eder. Ayrıca erkek ve kadınlar ayrı ayrı
odalarda oturarak ölen kişiyi Anar, matem tutarlar. Sofrada yemeklerden Kara
helva, üzüm ve tatlılar bulunur."
Doç. Timur Kocaoğlu- "Karay Türk kültürü denilince akla, ilk olarak dil, yani
Karay Türk dili gelir. Bugün Kırımda, Ukraynada, Polonyada ve Litvanya'da ve
başka yerlerde yaşayan 2 bin kadar Karaydan ancak 50 tanesi kendi dillerini iyi
bir şekilde bilmelerine rağmen, Karayca artık bir konuşma dili olmaktan
çıkmıştır."
Karayca'nın öğretilmesi amacıyla, İsveç'teki Upsala Üniversitesi tarafından,
Türkoloji Profesörü Eva Csato yönetiminde, 4 yıldır yaz okulu düzenleniyor. Yaz
okulları süresince farklı bölgelerdeki Karay toplulukları, daha yaşlı neslin
bilgisinden yararlanıp, Karaim dili, dini, tarihi ve adetleri konusunda bilgi
sahibi oluyor.
Kadın- "Ben altı saatte eve giderim. Dinlenmem gerek."
Eva Csato Agnes Türkolog- "Trakay'da burada yaşayan Türk kültürü Karay Türkleri
için bir yaz okulu yapıyoruz. Bunun için Sweedish institute Türk para verdi bize
ve arkadaşlarımla beraber burada 2 haftalık bir okul yapıyoruz. Karayca
öğretiyoruz... Karay dili şimdi sadece aşağı yukarı 30 kişi konuşuyor. Şimdi 80
yaşında olanlar ve onların bilgileri kaybolmak üzere. Ve çocuklara kendi
dillerini öğretmek istiyorlar. Onun için ben onlara yardım etmeye çalışıyorum
arkadaşlarımla beraber. Hep beraber uçakla Kırım'a gittik ve orada Kırım
Tatarları ile beraber yine bir böyle bir okul yaptık. Ve bu, Karaylar için çok
çok eğlenceli bir şey. Orada da Kırım Tatarlarla konuşabilirler, diller
anlaşılır. Onun için mesela pazarda onlar Tatarlarla da böyle Bir sohbet
ettiler."
Alexander Arabacı- "Trakay'a ana dilimizi öğrenmek için geldik. İnsanlar ile
iletişim kurmak ve kendi ailemiz içinde bu dili konuşmak için. Gerçek bir Karaim
kendi ana dilini bilmelidir. Benden sonra da sonraki nesillere bu dil
öğretilmelidir."
İgor Arabacı- "Ben de buraya ana dili öğrenmek için geldim. Konuşmayı öğrenmek
ve iletişim kurmak için. Bu dil çok ilginç ve zengin."
İgor Arabacı- "Günaydın , nasılsın?"
Alexander- "Günaydın"
Tamara ve çocuk-
"- Senin annen kim?
- Nina.
- Senin atan (baban) kim?
- Roni."
Tamara Fırkavıcıene- "Bu zor soru. Benim için çok üzücü ki biz öleceğiz. Sonra
daha da az, daha da az, daha da az kalacağız. Size şunu diyebilirim ki, kendi
dilini bilmek, duymak çok önemli bir şey. Benden öğretmemi rica ettiler. Ben de
'Peki, yardım ederim' dedim."
Doç. Timur Kocaoğlu- "Bugün dünyada 6 bin kadar dil var. Dilbilimcilerin
söylediklerine göre 2-3 bini 2020 yılına kadar kaybolacak. Acaba Karay dili ve
kültürü de ne kadar zaman yaşayacaktır? Karay Türk dili ve kültürü yok olmasın!"
Jozifas Firkovicius ve arkadaşı:
"- Ben bir gün erkenden uyandım. Nasıl balık tutuyorlar diye bakmaya başladım.
Gölde.
- İki balıkçı balık tutuyordu.
- Sende ne var, ne yok?
- Ben... kadınım hasta. Geldim bugün kinesayı açmaya. Bize konuklar geldi."
Karay Türklüğü bu gün yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Karaim
mezhebindeki evlilik kurallarının sıkılığı ve yakın akraba evliliklerinin de
yasak olması sonucu Karayların nüfusu gittikçe azalmaktadır.
Anna Akbike Sulimowicz- "Karaimlerde yani eğer grubun sayısı belirli bir
miktarın altına düştüğü zaman da artık bir eş bulmak zor oluyor. Ve tabi bir
baskı var. toplumun baskısı var. yani Karay bir Karayla evlensin. Ama tabi bunu
gerçekleştirmek zor oluyor. Uygun bir eş bulmak..."
Karaimlerin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sergei Sinani, Gözleve Karaim Kültür Derneği Başkanı- "Ukrayna'daki Kırım'da
bize dedelerimiz büyük bir miras bıraktılar ve bu kültür binalarının ve
heykellerin saklanmasıyla bana göre bizim ulusumuz daha yıllarca yaşayacak."
Bu durumda akraba millet Karayların yok olmaması için azami gayret
gösterilmek zorundadır. Karayca'nın ve kültürünün öğretilmesi için kurslar
düzenlenmeli, değişik ülkelerden Karay gençleri bir araya getirilmelidir. Yoksa
Karayca'nın belki de Türkçe bile olmadığını, ya da Türkçe'den etkilenmiş
olduğunu söyleyenler arasında bu dil yok olacak ve akraba topluluğumuz kimliğini
kaybedecektir.
El Davd- "Bugünlerde ulusun saflığını korumak için büyük çabalar
gösterilmektedir. Ukrayna şehirlerinde Karaimlerin Ulusal Kültür Merkezleri
kurulmaktadır. Maalesef Ukrayna devleti bize pek yardım etmemektedir, öncelikle
dini binalar yenilenmediğinden ruhi gelişmemiz aksamaktadır. Bu da kültürümüzün
gelişmesini
engellemektedir."
Mariola Abkowicz- "Gelecek için planlarımız... Bize kalan şeyleri elimizden
geldiği kadar korumak. Çocuklarımıza kültürlerini, biraz da olsa dilimizi
öğreterek yetiştirmeye çalışıyoruz. Kültür alanında etkin olan başka Türk
halkları veya organizasyonları ile seve seve temas kurmak isteriz, çünkü bu gibi
karşılaşmalar her zaman yaratıcıi ve her iki tarafa da yardımcıdır. Bu gibi
kontaklarımıiz yok, ama açığız. Bu programı Türkiye'de seyreden herkese
selamlarımı göndermek istiyorum. Halkımızı ve kültürümüzü tanımaya davet
ediyorum. Bu kontak ve bu buluşmamızdan dolayı mutluluk duyuyoruz."
Anna Akbike Sulimowicz- "En azından 100 yıldır hep kıyamet kopar Karaylar bitmek
üzere,fakat gördüğünüz gibi henüz bitmedi. Bakalım yani ne olacak."
Geçmişte aynı "büyükannenin" çocukları olduğumuzu dünyaya hatırlatmak; tarihi ve
kardeş topluluklarımızı tanımak ve onlarla bağımızı daha çok artırmakla mümkün
olacaktır.
Dünya küresi üzerinde Türk toplulukları bir örümcek ağı gibi yayılmıştır.
Türkler her coğrafyada, her bölgede, farklı kültürlerle, kendi kimliğini
kaybetmeden uyum içerisinde yaşamıştır. Bu durumdan tüm insanlar ders almalı ve
Türkçe'nin çeşitli lehçelerini konuşan "topluluklar" dünya durdukça yaşamalıdır.
"Benden sana var bir dua, unutmayın beni. Karşılasak güzel kalbi,
uyandırsanız. Unutmayın beni."
3. ve 4. Bölüm
Kumanlar; Macaristan Ovalarında Hıristiyan Türkler
Yüzyıllar önce ayrıldığımız akraba toplulukların izini Süren Özü Türk
Belgeseli'nin üçüncü ve dördüncü bölümlerinde Macaristan düzlüklerini
kendilerine yurt edinen Kumanlara ayna tutuluyor.
Binlerce yıl evvel Orta Asya'da bir arada yaşanması, 800 yıl önce Kumanların bir
kolunun Karpat havzasına göç etmesi, daha sonraları Macaristan'ın Osmanlı'nın
yönetimine geçmesi sonucu, Macarlarla Türklerin kültür, gelenek, örf ve âdetinde
birçok benzerlik meydana gelmiş.
Göçebe halinde yaşayan Kıpçak kavimleri arasında İslamiyetin 1200'lü yıllarda
yayılması nedeniyle, Macaristan'a yerleşen Kumanlar Müslüman olamamışlar,
Moğollardan kaçarken bir takım sebeplerle orada barınabilmek için önce Katolik
mezhebini sonra Protestanlığı kabul etmişler. Kumanlar, bugün 800 yıl önce
Macaristan ovalarına göç eden atalarının dili olan Kıpçak Türkçesi'ni
unutmuşlar. Ancak Kuman olduklarını ve atalarının nereden geldiklerini çok iyi
biliyorlar.
Kumanların Sovyetler döneminde Türk kimliklerinin ortaya çıkarılmak
istenmediğini, halbuki bunların Macarlardan çok farklı bir kültüre sahip
olduğunu belirten Neşe Sarısoy Karatay dil benzerliklerini de şöyle ifade
ediyor:
"Mesela Macaristan'da 'cebimde çok küçük elma var' deseniz sizi herkes
anlayabilir. Macarcası da şöyle- 'Jembemben Çok Kiçi Alma Van' . Bir Macar'a
gecekondu nasıl söylenir diye sordum, 'kiç kapu' dedi. Yani 'küçük kapı' "
Günümüzde Macaristan'da 1000 kadar Türkçe sözcük kullanılıyor. Belgesel
danışmanlarından Kuman Türkolog İmre Baskı'nın dil benzerlikleriyle ilgili
verdiği bazı örnekler ise şöyle:
"Çok ilginç ki yemekler ile sözler daha çok sözde kaldı. Yemek kültürü
Bosnalılardan çok etkilenmiş , kahve, şerbet vardı, fincan, sarma, halen de
kullanılıyor. Cep, elbise, pabuç, aba var. Çavuş , çubuk, , divan, hapishane,
dükkandan geliyor. İmbik, kayısı , kasap, kefen, fırça, kırbaç, mahmur, pide,
Sancak, barbunya, tarhana, tencere, sabun v.s"
Kumanlar, kültürlerini korumak ve saklamak için yüzyıllarca kendi yörelerinde
kullanılmış, ancak modernleşme sonucu terk edilmiş eşyaları, tarım aletlerini,
giysileri ve hatta mobilyaları sergiledikleri çok zengin köy, kasaba ve şehir
müzeleri kurmuşlar. Bu müzeler öyle yaygın ki neredeyse gittiğiniz her yerde
rastlayabilirsiniz.
Belgeselin genel danışmanı Zafer Karatay Osmanlı'dan önce Avrupa'ya gidip kalmış
akrabalarımızla ilgili şunları söylüyor:
"Ben oradaki Türk topluluklarından çeşitli insanlarla tanışıyordum zaten. Şunu
gördük ki, buralara yüzlerce yıl önce yerleşmiş olan bizden birileri var ama biz
onları unutmuşuz. Mesela biz Macaristan tarihini sadece Osmanlı tarihiyle
birlikte andık. Elbette o izler çok önemliydi. Ama o izlerin altında unutulmuş
ve görünmeyen çok daha derin kökler vardı. Biz onları gördük ve belgeselde
bunları ortaya koymaya çalıştık”
5. ve 6 Bölümler
Polonya ve Litvanya Tatarları
600 yıl önce Avrupa'ya göç eden Kıpçak Türkleri diğer bir deyişle Polonya ve
Litvanya Tatarları'nın kültürleri, gelenek ve görenekleri, adetleri ve günlük
yaşantıları Özü Türk Belgeseli'nin beşinci ve altıncı bölümlerinde ekrana
geliyor.
Günümüzde sayıları 21.000 civarında olan Polonya, Litvanya ve Beyaz Rusya'da
yaşayan Kıpçak Türkleri yüzyıllardır var olma savaşı veriyor. Bu topluluk, ana
dillerini bilmemelerine rağmen İslamiyet sayesinde kimliklerini ve dinlerini
Katolik bir Hıristiyan topluluğu içinde yüzyıllarca korumayı başarabilmişler.
Sovyetler Birliği'nin dağılması üzerine, 1988 yılından sonra Litvanyalı
Tatarlarda milli hareket başlamış ve bunun sonucu çeşitli Tatar Cemiyetleri
kurulmuş. Geleneklerini korumak, devam ettirmek ve yaşatmak için festivaller,
toplantılar, yaz kampları, şarkı ve dans şölenleri düzenleyen "Litvanyalı Tatar
Cemiyeti" eğitime büyük önem veriyor.
Benzer faaliyetlerde bulunan Polonya Tatarları ise dini bayramları 600 yıldır
geleneklerine ve dinsel kurallara uygun kutluyorlar. Polonya kültürünün
etkisiyle adetlerin değişiklik gösterdiği düğünlerde imam nikahı muhakkak
yapılan bir uygulama. Cenaze merasimleri de yine dini geleneklere göre yapılıyor
ve Polonya'nın neresinde ölmüş olursa olsun bir Tatar muhakkak bir Müslüman
mezarlığına gömülüyor.
Ayşa Miskiewicz (Polonyalı Tatar) - "Bayram gelince biz Bohoniki Camisi'ne
geliyoruz. Elbette mezarı da ziyaret ediyoruz, sadaka veriyoruz, toplaşıyoruz,
akrabalarla görüşüyoruz birbirimize ikram ediyoruz. Her türlü milli yemekleri.
Sonra çocuklarımıza dini kaideleri ile öğretiyoruz. Bonçuk adlı çocuk dans
takımı vardır. Şiir söylüyorlar. Bohoniki'nin dışında Kurşiniyani'de Tatar
cemaatı vardır. Orada da bir camii ve mezarlık vardır. Biz onları da ziyaret
ediyoruz... "
Belgeselin yönetmeni Neşe Sarısoy Karatay Polonya ve Litvanya Tatarlarının
Müslüman olmaları nedeniyle yaşam ve ölüme dair çok anlamlı bir çatı
kurduklarını belirtiyor.
"Camileri çok enteresan, dünyanın en şirin, en güzel camileri sanki… Çoğu
ahşaptan ve tek mekânlı camiler. Mimarisi ve süslemeleri tamamıyla bulundukları
bölgenin özelliklerini taşıyor. Bir de mezarlarına çok önem veriyorlar.
Mezarlıkları onlar için çok önemli. Atalarının izlerini kaybetmek istemiyorlar."
Litvanya'da ve Polonya'da yaşayan Tatarlar bizi tanıyor, biliyor ve seviyor.
Onlar yüzlerce yıl Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti ile yakın ilişkiler içinde
kurmuşlar. Yüzlerce yıl önce çeşitli nedenlerle ayrıldığımız Litvanya, Polonya
ve beyaz Rusya Tatarları, diğer bir deyişle Kıpçak Türkleri, eminiz yüzlerce yıl
daha tarih sahnesinde var olacak.
Emir Bogdanoviç (Polonyalı Tatar) - "Bizim Tatar geleceğimizi güzel görüyorum. Bu
kadar yüzyıl var olabildiysek, gelecek yüzyillarda da var olacağız. Geleneğimiz
bu kadar sene korundu. Biz de yemeklerimiz ve Tatar baloları gibi buluşmalarla
bunu korumaya çalışıyoruz. Gençler her sene balolara katılıyorlar. İnternette
buluşuyor, kontak kuruyorlar. Birbirleriyle buluşuyor, geziyor, oynuyorlar.
Geleceğimizi gerçekten güzel, renkli görüyorum. "
7. Bölüm
Finlandiya Tatar Türkleri
Belgeselin son bölümünde Finlandiya'da yaşayan diğer bir Türk topluluğu olan
Kazan Tatarlarının günlük yaşantılarından kesitler izleyeceğiz. Onların
tarihlerini ve kültürlerini öğreneceğiz.
Özü Türk Belgeseli'nin son bölümünde izleyeceğimiz bize din ve dil bakımından en
çok benzeyen Finlandiya'da yaklaşık 150 yıldır yaşayan Kazan Tatarları'nı
tanıyacağız. 19. yüzyıl sonlarında Tataristan'dan Finlandiya'ya göç etmiş olan
Kazan Tatarları'nın dinleri İslam, dilleri Kazan Türkçesi aradan geçen senelere
rağmen olduğu gibi kalmış.
Günümüzde sayıları 950 kişi olan Tatar Türkleri'nin, Helsinki, Tampere ve
Jarvenpaa'da ibadethaneleri bulunuyor. Dinlerine olan bağları o kadar güçlü ki,
bu bağ onlara Batı Avrupa'nın en kuzeyindeki tek camiyi Jarvenpaa kentinde inşa
ettirmiş.
Dil, din ve kültürlerini korumak ve çocuklarına öğretmek için çok yönlü
faaliyetler gerçekleştiren bu toplulukla ilgili olarak belgeselin yönetmeni Neşe
Sarısoy Karatay yaz kampları düzenlendiğini, Helsinki'de etkin bir dernekleri
bulunduğunu kaydediyor:
"Burada gençler de dillerini korumuşlar, Tatarca konuşuyorlar. Özü Türk
belgeseli içinde ender bir grup bunlar. Hem dilini hem dinini korumuş buradaki
Kazan Tatarları. Türklerden tek farkları biraz daha sarışın olmaları, bunun
dışında aynı misafirperverlik, aynı içtenlik var hepsinde."